Türkiye ve İslâm âlemi olarak ana problemimiz nedir? Hemen herkes ittifak eder ki, hürriyet/demokrasi eksikliğidir, zaafıdır. Zira, çoğumuz biliriz ki, devlet/idarî yapılanmalar ve eğitim sistemi, hak ve hürriyetler, adalet, kısaca demokrasi üzerine dizayn edilmemiş. Bilâkis, yarı askerî bir rejim, müstebit ve keyfî bir sistem kurulmuştur. Anayasa ve kanunlar da buna göre düzenlenmiştir. Evet, ana sıkıntılarımızı şöyle maddeleştirebiliriz:
- İnsan hak ve hürriyetleri, demokrasi, şeffaflık; fert, aile ve toplum olarak temel problemimizdir.
- Tevekkül ve kanaati yanlış anladığımız gibi, hürriyeti de başıboşluk sandık...
- Entellektüelimiz, hatta mütedeyyin ilim ehli bile hürriyetin imanın özelliği olduğunu bilmiyor, İslâmın getirdiği şahane hak ve hürriyetlerden bîhaberdir.
- Bir kesimimiz demokrasiye hâlâ küfür rejimi diye bakıyor.
1980'lerde, şimdi bir devlet büyüğümüz olan bir beyefendi ile tartışırken, "Senin ne işin var demokrat misyonun peşinde, demokrasi küfür rejimidir!" demişti...
1998 yılında ise, muhterem bir fikir adamı ve gazeteci ağabeyimiz, Pakistanlı Prof. Hurşid Ahmed "İslâmî demokrasi olabilir, gelin bunu tartışalım!" diyordu. Oysa Bediüzzaman 100 sene önce, meşrûtiyetin, hürriyetin, demokrasinin İslâmın, imanın bir gereği olduğunu söylemiş, yazmıştı.
- Bâzı çevreler, Kur'ân ve Sünnet baştan ayağa insan hak ve hürriyetleri, demokrasi, şeffaflık iken; İslâmı diktatörlüğe müsait zannediyor!
- Ve en nihayet, Batılı bazı çevreler, "İslâmiyet demokrasi ile bağdaşır mı?" endişesi içinde.
Oysa sormamız gereken soru şudur: İslâmiyet demokrasi ile değil, demokrasi İslâmiyetle ne kadar bağdaşır?
İngiliz filozof Bernard Shaw'ın dediği gibi; "Demokrasimizin bir adım ötesi İslâmiyettir."
Dolayısıyla çeşitli istibdatlar (ferdî, idarî, askerî, ailevî vs) bulaşıcı hastalıklar gibi her tarafa yayılmış. Toplumun bütün katmanlarında ve sistemin bütün müesseselerinde hürriyet değil, istibdat hâkimdir. Bu çarpık yapılanmayı ortadan kaldırmak için çalışan hürriyetçi/demokrat iktidarlar da ikide bir darbeciler tarafından alaşağı edilmiştir.
Eğer huzur ve kalkınma istiyorsak; hak ve hürriyetler meselesini halletmeliyiz. Demokrasiyi bütün kurumlarıyla işletmeliyiz. Çünkü, hepimiz biliriz ki, nerede demokrasi varsa, orada zenginlik vardır, kalkınmışlık vardır, hak ve hürriyetler vardır, huzur vardır, asayiş ve güven vardır.
Nerede diktatörler varsa, orada da geri kalmışlık, suistimaller, kargaşa, sefalet, geri kalmışlık ve perişanlık vardır.
New York merkezli Freedom House (Özgürlük Evi) adlı örgüt 2007 yılı için hazırladığı Dünya Özgürlük Raporunda 90 ülkeyi "özgür," 60 ülkeyi "kısmen özgür," 43 ülkeyi de "özgür değil" şeklinde sınıflandırıyor. Raporda siyasî ve medenî haklar alanında, Türkiye, "kısmen özgür" olarak sınıflandırılırken; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, "özgür" olarak tanımlanıyor. Türkiye, hem "siyasî haklar" hem de "sivil özgürlükler" kategorilerinde ise en iyiden en kötüye doğru 1'den 7'ye kadar yapılan sıralamada 3. sırada yer aldı.
Özgürlük Evi yetkilisi Karin Karlekar da, Amerika'nın, dünyanın her yerinde rejim aleyhtarı ve özgürlüklerin savunucusu grupları desteklemesi gerektiğini kaydetti. (Washington / 18.1.2008)
23.01.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|