Başbakanın başörtüsüyle ilgili son çıkışlarını parti yönetimiyle de, hükümetle de istişareye ihtiyaç duymadan yaptığı anlaşılıyor.
Yakın kurmaylarından, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı'nın, Erdoğan'dan sâdır olan "Sorunu anayasa ile çözmek istiyoruz" sözü için, "Bu konuda spesifik bir çalışma yok" demesi, bunun işaretlerinden.
Yine Başbakana yakın isimlerden, Adalet Bakanı M. Ali Şahin'in, tartışma patlak verdikten günler sonra Erdoğan'ın sözleri için "Düşünce egzersizi yaptı" (Sabah, 21.1.08) demesi de.
(Her aşamasında yeni gerginliklere yol açan bir tartışma nasıl oluyor da sıradan bir "düşünce egzersizi" sayılıyor; Şahin'e sormak lâzım.)
Hükümetin önde gelen iki bakanının bu değerlendirmeleri ve diğer bakanlarla parti yöneticilerinin sessizliği, en hafif deyişle bu konuda mesafeli bir duruşun tezahürü, daha ötesinde ise, derin bir sıkıntının işareti olarak görülebilir.
Yine Şahin'in, Yargıtay Başsavcısının "muhtıra"sını "Görevini yapıyor, anlayışla karşılanmalı" şeklinde yorumladığı da unutulmamalı.
Bu, meselenin bir yönü. Diğer yönünde ise iki muhalefet partisinin tavrına bakmak lâzım.
Evvelâ MHP'nin "sürpriz hamle"si. Kimilerine göre bu çıkış çözümü kolaylaştıracak bir katkı, ama iyi bakılırsa pek de öyle olmadığı hemen görülüyor.
Bir defa, MHP de sorunu anayasa üzerinden çözme hatasına ortak oluyor. Oysa bu yol hem anayasa tekniği açısından yanlış, hem de çözüm getirmesi mümkün değil.
İkincisi, MHP'nin teklifinde anayasanın eşitlikle ilgili 10. maddesine ilâve edilmek istenen ibarelerin, çözüme katkı sağlayacak bir tarafı yok. Sorunun böyle "sade suya tirit" formüllerle çözüleceğine MHP'nin kendisinin dahi inandığını sanmıyoruz. Burada tribünlere yönelik bir taktik manevra söz konusu. MHP bu çıkışıyla "AKP'nin elindeki silâhı aldık" havasında.
Bahçeli'nin "Türbanlı kamu görevlisi olmaz. Hiç tesettürlü komiser, subay, hakim olur mu?" diye sorup, "Bizim başörtülü milletvekilimiz vardı, TBMM'de Genel Kurulun kapısına gelince başını açar, girerdi" hatırlatmasında bulunması ise (Milliyet, 19.1.08), Nesrin Ünal'ın o ibret verici görüntülerini hafızalarda bir kez daha tazeleyen ve MHP'nin konuya yaklaşımındaki problemin hâlâ sürdüğünü gösteren bir örnek.
Bu gelişmelerden sonra herkes gibi MHP'nin de, CHP'nin de gözü AKP'de. MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay "Başbakan inşallah geri adım atmaz" deyip, "Hep öyle olmadı mı?" diye devam ederken (Sabah, 21. 1.08), Baykal ayrı telden çalıyor: "Erdoğan yakında yelkenleri suya indirir." (Vatan, 21.1.08)
AKP, Erdoğan'ın çıkışlarıyla böyle bir sıkışmışlık pozisyonuna sürüklendi. Şimdi parti kurmayları kendilerinin anayasa 42. maddede öngördükleri değişiklikle MHP'nin 10. maddeye ilâve yapılması teklifini bağdaştıracak formüller üzerinde çalışıyorlar. Bakalım bulabilecekler mi? Bulsalar, sonuçlandırabilecekler mi? Sonuçlandırsalar, yasağın gerçekten kalkmasını sağlayabilecekler mi?
Peki, bunca hengâmede Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı tartışmaya girmekten niye ısrarla kaçınıyorlar? Bu işte bir bityeniği yok mu?
23.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|