Başörtüsü için önceki gün saatler süren toplantıdan sonra AKP ve MHP'nin uzlaşarak "çözüm" diye kamuoyuna deklare ettikleri formül de daha açıklandığı andan itibaren atılan eleştiri oklarıyla hırpalanmaya başlandı.
Bu itirazlarda başı, AKP'nin anayasa taslağını hazırlamakla görevlendirdiği akademisyenler heyetinin başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun'un çekmesi, özellikle dikkatlere çarpan bir nokta.
Yapılması öngörülen düzenlemelerde "yüksek öğretim" ifadesinin kullanılmamasına tepki gösteren Özbudun, "Bu durumda yasak ilk ve ortaöğretimde de kalkar" iddiasında bulunuyor.
Keşke öyle olsa, ama heyhat...
Maalesef bu konudaki asıl gerçeği Prof. Dr. Hüseyin Hatemi seslendiriyor: "Başlangıç kısmı kaldırılmadıkça, anayasaya hangi ifadeyi koyarsanız koyun, başörtüsü yasağı kalkmaz."
Neden? Çünkü yasağı koyanların ve devam ettirenlerin dayanağı, anayasanın başlangıç kısmında ifadesini bulan; başörtüsünü Atatürkçülüğe, ilke ve inkılâplara, çağdaşlığa ve laikliğe aykırı gördüğü için yasaklayan zihniyet.
Bu zihniyeti paylaşanların, ne zaman yasağı kaldırma girişimi gündeme gelse, anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez mâlûm maddelerinden, laiklikten ve devrim kanunlarından dem vurarak saf tutmalarının ardında bu gerçek yatıyor.
Demokrasimizi, gelişmesinin önündeki en önemli takoz ve bariyeri oluşturan bu engeli aşacak olgunluğa eriştiremediğimiz sürece, başörtüsü yasağını anayasa üzerinden çözme girişimlerinin başarılı olma şansı maalesef yok.
O halde yapılacak şey, evvelce de defaatle vurguladığımız gibi, sorunu tedrîcen ve uygulamada çözmeyi öngören bir strateji izlemek.
Ve ayrıca, bürokratik kurumların yetkilerini, AB kriterlerinde ifadesini bulan evrensel demokratik hukuk ölçüleri çerçevesinde yeniden düzenleyecek köklü bir anayasa reformunu bir an önce gündeme getirip sonuca ulaştırmak.
Ama önü arkası iyi düşünülmeden gündeme getirilmiş "çözüm" girişimlerinin bu reformları da zorlaştırdığı, işin bir başka önemli boyutu.
AKP-MHP uzlaşmasından çıkan formül, ilk bakışta, sorunu hem anayasa, hem de yasa değişikliği ile çözme gibi bir yaklaşımı yansıtıyor gibi görünse de, gerçekte "anayasa"dan "yasa"ya dönüş tercihinin ifadesi ve tezahürü.
"Kılık kıyafet anayasa ile tanzim edilmez" eleştirilerinden etkilendikleri anlaşılan iki parti, anayasanın 10. ve 42. maddelerine, yasağın kalkmasını netice vereceği şüpheli ilâveler yaparken, esas çözümü getireceğini düşündükleri formülü "yüz görünecek ve çene altından bağlanacak" tarifiyle YÖK Kanununa koymuşlar.
Böylece, yıllar önce bu sorunu yine benzer yolla çözmeyi deneyen, ama sonuçta Anayasa Mahkemesinin yasakçı içtihadının yazılmasına sebebiyet veren Özal'ın hatasını tekrarlıyorlar.
Yani, eğer AKP-MHP formülü Meclisten geçer ve Anayasa Mahkemesine götürülürse, bu yasa değişikliğinin de iptali kuvvetle muhtemel.
Dahası, evvelce iki kez denenip sıkıntının bu boyutlara taşınmasını netice veren bir hatanın üçüncü kez tekrarlanması, problemin çok daha katmerli hale gelip tam bir kördüğüme dönüşmesini netice verebilir. Doğrusu, endişeliyiz.
30.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|