Milletin seçtiği organlarla bürokratik kurumlar arasındaki problemleri çözmek için "Herkes yerini bilsin" nutukları atmak yetmiyor.
Herkes ve her kurum için, "bilmeleri istenen yer ve konum"un net bir şekilde belirlenmesi, görev ve yetki sınırlarının çizilmesi gerekiyor.
Yürürlükteki ihtilâl anayasası, 27 Mayıs'ın açtığı çığırı sürdürerek bazı organları millet iradesine zoraki ortak yaptığı için sıkıntı yaşanıyor.
"Partileri aşan devlet politikaları"ndan, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilkelerden söz edilerek dokunulmaz alanlar ihdas ediliyor ve bürokrasi bunlar üzerinden siyaset yapıyor.
Kurumların görev ve yetki alanları belirlenmeyince de müdahalelerin önüne geçilemiyor.
Bu durumu düzeltmek için sınırlar çizilmeli.
Meselâ, halihazırda yürürlükte olan mevzuatta nereye bağlı olduğu muallâkta olan Genelkurmay'ın konumu tayin edilmeli. "Başbakana karşı sorumludur" ifadesi yetmiyor, "bağlıdır" ibaresi de konulmalı ve bağlı olacağı adresin Başbakan mı, Millî Savunma Bakanı mı olduğu netleştirilerek bu belirsizlik sona erdirilmeli.
Böylece, bunun sıkıntısını en çok yaşayanlardan biri olan 9. Cumhurbaşkanı Demirel'in defalarca dile getirdiği bu noksanlık giderilmeli.
Ayrıca, ihtilâllerin gerekçesi olarak kullanılan TSK İç Hizmet Kanununun "koruma ve kollama" içerikli 35. maddesi yürürlükten kaldırılmalı. Evvelce Demirel ve Baykal gündeme getirdiklerinde anlaşılmaz bir tavırla bu konuyu geçiştirerek fırsatı kaçıran AKP, bu hatasını bir an önce telâfi etmeli.
Sistemdeki yeri neşter bekleyen bir diğer alan da yüksek yargı organları. Evvelâ Anayasa Mahkemesine üye tayini prosedüründe halihazırda devredışı olan Meclis devreye sokulmalı. 2002 seçimi sonrasında bizzat yüksek mahkemeden bu yönde gelen teklifi dahi ıskalayıp değerlendiremeyen AKP, bu affedilmez hatayı da yeni anayasa projesiyle tamir etmeli.
Aynı şekilde, Yargıtay ve Danıştay gibi diğer yüksek mahkemelere üye tayini mekanizmaları da demokratik sisteme uygun hale getirilmeli.
Bunların yanı sıra, söz konusu mahkemelerin görev ve yetkileri de tekrar tanzim edilmeli.
Aynı ihtiyaç, YÖK için de söz konusu. Bu kurul ya tamamen kaldırılmalı, ya da üniversitelere adeta nefes aldırmayan bir baskı kaynağı olmaktan çıkaracak düzenlemeler yapılmalı.
Keza YÖK'ün veya yerine ihdas edilecek kurulun oluşumunda da Meclis etkinleştirilmeli.
Ve cumhurbaşkanlığı. Her ne kadar gelinen noktada hükümet-Çankaya uyumu sağlanmış ise de, öteden beri bir ihtiyaç ve zorunluluk olarak dile getirilen "cumhurbaşkanı yetkilerinin azaltılması" gerçekleşmeli ve devletin işleyişindeki ikibaşlılık görüntüsü ortadan kaldırılmalı.
Tabiî, bunlar yapılırken herşeyi icra organında ve başbakanda toplayarak "seçilmiş diktatör" durumunun oluşmasına yol açılmamalı.
Sistemin kalbi Meclis olmalı. Meclisi devredışı bırakarak hiçbir şey yapılamamalı. Meclisin hükümeti de, diğer devlet kurumlarını da denetleme mekanizmaları güçlendirilmeli. Meclisi iktidar partisinin güdümüne sokabilecek niyet ve girişimlerin tedbirleri ise parti içi demokrasiyi işletip kökleştirecek düzenlemelerle alınmalı.
Herkesin yerini bilmesi, böyle sağlanır.
26.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|