12 Eylül'ün eseri olan ve 28 Şubat'ın azdırdığı başörtüsü yasağını anayasada değişiklik yaparak ve sadece üniversitelerle sınırlı olarak kaldırma girişimi sarpa sarıyor.
Başbakan "Yeni anayasayı beklemeye gerek yok, bir cümleyle çözeriz" demişti, ama o "sihirli cümle" hâlâ bulunabilmiş değil. "Çözümde biz de varız" diyen MHP'nin cümlesi farklı, AKP'ninki farklı. AKP'ye atfen konuşulan cümle aylar önce de belliydi, ama iş ciddîye binip zora girince parti kurmayları soluğu Erdoğan'ın yanında alarak akıl danışma ihtiyacı duydular.
Erdoğan'ın verdiği akıl ise, anayasa taslağı hazırlamakla görevlendirdiği akademisyenler heyeti başkanının sözlerini tekrarlamak oldu.
Son girişim için Madrid'de ilk atağı yaparken "Bu işi gerilime meydan vermeden çözeceğiz" diyen, sonraki nutuklarında herkese haddini bildirmekten geri durmayan, ama akabinde yine "havayı yumuşatma" adına daha sakin bir tavır sergileyen Erdoğan'ın kurmaylarına talimatı şu:
"(Laikçi cenahtaki) Endişeleri giderin. Başörtüsü serbestliği sadece üniversiteleri kapsasın. Kamu düzenine, genel ahlâka, inkılâp kanunlarına aykırı olmamak ve başkalarının hürriyetine zarar vermemek gibi sigortalar getirilsin."
Başörtüsü nasıl bir "heyûlâ" olarak görülüyor ki, sırf üniversitelerle sınırlı olarak önünü açmak bile ne şartlara bağlanıyor! Anlaşılır gibi değil.
Bu şartlar içinde en tuhafı, "inkılâp kanunlarına aykırı olmama" kriteri. Dinin açık ve kesin emri olan tesettürü inkılâp kanunlarından icazet alır duruma düşürme zilletinin vebal ve sorumluluğunu kim nasıl üstlenebilir ve taşıyabilir?
Güya "Başörtüsü serbest olursa kara çarşaf, burka, cübbe ve sarığın önü açılır" demagojisinin önünü kesmek için icad edilen bu "dâhiyane" formül ilk ortaya atıldığında tek itiraz Yeni Asya'dan gelmişti.
Ama yerini bulmuş olmalı ki, aynı formül için "ceza mevzuatına aykırı olmamak" gibi yeni ifade şekilleri geliştirildiğini görüyoruz. Burada da kasıt yine inkılâp kanunları, ama böylece "kamufle" edilmiş oluyor. Mâlûm, inkılâp kanunlarına muhalefetin Ceza Kanunu kapsamına alınarak yaptırıma bağlanması da, AKP iktidarının geçen dönemdeki marifetlerinden.
Peki, Başbakanın aynı konuşma içinde evvelâ "Kişi laik olmaz, devlet laik olur" deyip, ardından "Başı açıklar laik olur da başı örtülüler olamaz mı?" diye devam etmesinin izahı ne?
Ayranını kabarttığı laikçi cephenin kaygılarını böyle tutarsız sözlerle mi yatıştıracak Erdoğan?
Sorunun çözümüne hiçbir katkısı olmayacağı belli sadece suya tirit formülüyle tıkanıklığı açtığını iddia eden MHP'nin gerek işin özüne, gerekse AKP'nin tavrına dair söylemleri de tuhaf.
Bir taraftan "Kur'ân'ın emri olduğu için insanlarımız başlarını örtebilmeli" diyen MHP; diğer taraftan anayasanın amir hükümlerine atıf yaparak, başörtüsü serbestliğinin sadece üniversite öğrencileri ve diğer kamu hizmeti alanlarla sınırlı tutulması gerektiğini savunuyor.
Bu sınırlamada hemfikir olduğu AKP'ye ise istismarcılıktan başlayıp, "Elindeki kozu aldık, kurduğu tuzağı bozduk"la devam eden bir dizi ağır eleştiri, suçlama, hattâ hakaret yağdırıyor.
Tabiî, bu arada, "Ha bugün gelecek, ha yarın" diye beklenen 301 de güme gitmiş oluyor.
29.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|