Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Ateşe atılanlar



Tarihte diri diri ateşe atılanların en çok bilineni şüphesiz Hz. İbrahim Peygamber’dir. Nemrut da acizliğine bakmadan kendini “rab” ilân edenlerin çirkin ve zalim bir örneğidir. O her ateşe atılanın yanmayacağını bilseydi, belki kendisini korkunç derecede küçük düşürecek böyle zalimane bir girişimde bulunmazdı. Ama o böylece cirmine bakmadan gururuyla kör olanların bariz bir örneği de olmuştur. Artık ona, tarih boyunca “gururuyla acınacak bir duruma düşen bir zavallı” gözüyle bakılacaktı.

İbrahim Peygamber ateşe atıldı, ama ateş onu yakmadı. Çünkü ateşin sahibi, ona kulunu yakmaması emrini vermişti. “Ya nâru kûnî berden ve selâmen” emri bütün kâinatta yankıladı. Bu sesi belki sadece kulakları mühürlenen Nemrut ve etbâı işitmedi. Ama bu zalimâne girişim elbette karşılıksız kalmayacak, Nemrud’un dünyadaki cezasını sinek verecek, ahirette de Cehennem onu çukurlarının mukimi yapacaktı.

Bu ateşe atılma hadisesiyle Hz. İbrahim (as) ateşe atılanların temsilcisi olmuş, Nemrut da ateşe atan zalimlerin piri olarak zulüm tarihindeki yerini almıştı. Bir insanın hemcinsi olan başka bir insanı diri diri yakmaya yeltenmesi ve bu durumdan en küçük bir vicdânî rahatsızlık duymaması hadisesinin ibret verici bir yönüdür bu inkâr edilemez vakıa... İnsanların inebileceği zalimlik derekesini Kâinatın Rabbi, kendi nebîsinin maruz kaldığı durumla bizlere göstermiştir şüphesiz.

Yeryüzünde maddeten ateşe atılan ve atanların varlığının vahameti, insanî duyguları derinden yaraladığı muhakkaktır. Ancak maddî yanmaların dışında insanı mânen yakanların var olması ve bu tür yakan ve yakılanların zamanın her kesiminde bulunması daha da yürek yakıcıdır herhalde. Maddesi yakılanların sadece dünyası yıkılmakta, bu zulme maruz kalmanın bedelinde ölümsüz hayatta mükâfat elde etmesi kuvvetle umulmaktadır.

Ama yakanlar her zaman zarardadır. Maddeten yakanlar gibi mânen yakanların da akıbeti hiç de iç açıcı olmayacaktır. Zira en küçük tahribâtın ve zerre kadar olan kötülüğün dahi bedeli mutlaka ödenecektir. Adaletinde en küçük bir yanılmanın dahi bulunmayacağı Kâinatın Rabbi mutlaka bütün zulümleri cezalandıracak, mazlûmların hakkı yerde kalmayacaktır.

Nemrut ve Firavun gibilerin zulmünün bulunduğu dünyamızda elbette mazlumların da sığınabileceği bir limanları, istimdad edeceği bir kapıları bulunmaktadır. Bu limana sığınanlar, mazlûmların yığıldığı o kapıdan yardım isteyenler, yardımsız kalmayacak, bu dünyada zahiren kurtulmazlarsa dahi, ebedî âlemde mutlaka sığındıkları liman ve dayandıkları kapı sahibi Zat-ı Kerim’in yardımına mazhar olacaklardır.

Hz. İbrahim’in durumu mazlûmların duâlarının karşılıksız kalmayacağının açık bir örneğidir. Bizler de zalimlerin ateşlere atmaları karşısında Hz. İbrahim’i örnek alalım diye Peygamber Efendimiz (asm) biz ümmetine, zalimin zulmüne karşı Allah’a sığınanların nasıl kurtulabileceklerinin yolunu şu hadis-i şerifiyle bize göstermektedir: “İbrahim’in (as) ateşe atıldığında en son sözü ‘Hasbiyellahü ve ni’me’l-vekil’ [Allah bana yeter; O ne güzel vekildir] oldu.”

“Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” sözü, Hz. İbrahim’den sonra zulme maruz kalan inananların, maddî-mânevî ateşe atılan Allah dostlarının adeta vird-i zebânı olmuş ve her zaman da olmalıdır. Bu sözde kuvvetli bir imanın ve büyük bir teslimiyetin mânâsı bulunmaktadır. Bununla, inananlar ümitlerini fanilerden kesmekte, ümit edilmesi gereken tek merci olan Rabb-i Rahime yönelmektedirler.

Kâinatın Rabbini kendine vekil edinenlerin âhı elbette yerlerde kalmayacaktır. Elbette bu iman tekâmülüne ulaşanlar fani dünyada meydana gelen her musibet karşısında sabır silâhını takınacaklardır. Dünya bomba olup patlasa bile ihtimaldir ki korkmayacak, imanları onlara büyük bir dayanak noktası olacaktır. Onlar sadece Kâinatın Yüce Yaratıcısı olan Allah’tan korkacaklardır. Ve bileceklerdir ki fani insanlar Nemrut gibi büyüklenseler dahi hiçbir güç ve kudretleri olmayacak, bir kör ve sakat sineğe bile mağlûp olabileceklerdir. Belki bundan dolayı iman şuuru daha da artan inanç sahipleri mazlûmluğuna sevinecek, zalimlerin korkunç akıbeti onlara büyük ümit verecektir.

04.02.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (29.01.2008) - Cennetin kapısının açılışı

  (28.01.2008) - Niyetin gücü

  (22.01.2008) - Yepyeni hayatlar

  (21.01.2008) - Yaratılış aydınlığı

  (15.01.2008) - İman, Rabbimizin ikramıdır

  (14.01.2008) - Duygularımın düşmanları

  (08.01.2008) - Kendimizle yüzleşmek

  (07.01.2008) - Ömürler heba edilmemeli

  (01.01.2008) - Üç çeşit zulüm

  (31.12.2007) - Dünyada da huzur bulabilmek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR