Hürriyet ve demokrasi yolunda ilerlemeye çalışan ülkemizi, ‘tek parti devri’ne döndürmek isteyen beyhude gayretlere de şahit oluyoruz. ‘İlericilik’ adına yapılan bu gayretler, sadece milletimizi değil, bütün insanlığı kendisine güldürüyor...
Türkiye’yi dünyadaki gelişmelerden koparıp, ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ konumuna sürüklemeyi arzu edenler; bir anlamda ‘kırık kol ile kavgaya tutuşan’ kişiler durumunda. ‘Kavga’ya devam ettikçe, ‘kırık kol’ları biraz daha sakatlanıyor, ancak ‘sıcak tartışma’ bu tahribin fark edilmesini geciktiriyor.
Yürürlükteki herhangi bir ‘kanun’a dayanmayan başörtüsü yasağını ilelebed devam ettirmek isteyen kişiler, ileri sürdükleri her ‘bahane’ ile daha da zor duruma düşüyorlar. Meselâ, yasağı sürdürme taraftarı olan bir rektör, “Başörtüsünü serbest bırakan bir kanun çıkarsa biz bunu tanımayız” anlamında görüşler beyan ediyor. Başka bir rektör de, “Başörtülü öğrenciler üniversitelere gelirse onlara hak ettikleri ‘not’ları vermeyiz” gibi sözler sarf ediyor. Koca koca ‘rektör’lerden, ‘ilim adamları’ndan böyle sözler duymak, doğrusu insanı ümitsizliğe sevk ediyor.
Başörtüsü yasağına karşı çıkanlar, ‘kanunsuz, tamamen keyfî’ olan bir uygulamaya karşı çıkmış oluyorlar. Rektörler, bu ‘karşı çıkış’ı eleştirip, “kanunsuzluğa razı olun” derken; kendileri çıkması muhtemel bir kanunu tanımayacaklarını bugünden ilân ediyorlar. Böyle bir tavır, haklı olabilir mi?
Hele, “Başörtülü öğrencilere hak ettikleri ‘not’ları vermeyiz” anlamına gelen sözler, yüz yılın itirafı sayılmalı... Bir ‘ilim adamı’ bunu nasıl söyleyebilir? Bu söz, “Bu güne kadar çok böyle işler yaptık, çok sayıda başörtülü öğrenciye, dindar bildiğimiz insanlara hak ettiği ‘not’u vermedik, yine yaparız” anlamına da gelebilir. Bu beyan, suç değil, suç üstü suçtur!
Ama insaf ve iz’andan yoksun yasakçılar bu ‘itiraf’lardan memnun bile oluyorlar. Sanki kahramanlıkmış gibi! Oysa bu beyanlar da, ‘kırık kol ile kavgaya tutuşan’ların halini hatırlatıyor.
Netice olarak, ‘kırık kol ile kavga’ edenlerin; bundan önce kazanmaları mümkün olmamıştı ve bundan sonra da mümkün olmayacaktır inşaallah.
“Hak ettiği ‘not’u vermemek” sadece üniversitelerle sınırlı olsa neyse. Dünya şahittir ki, ‘yasakçı’ anlayışı temsil edenler başka pek çok sahada bu ‘kriter’i uyguluyor. Çoğu zaman ‘yazılı’da kazananların ‘mülakat’ta kaybettiklerine herkes şahit. İşte bu uygulamalar neticesinde pek çok üniversite, pek çok bölüm ve pek çok ‘kürsü’ belli anlayışların ‘kurtarılmış bölgesi’ haline geliyor. İnsaf ehli ilim adamları ise bir anlamda ‘imalat hatası’ olarak bu engelleri aşıp gelebiliyorlar.
Türkiye’nin düzlüğe çıkabilmesi, ‘dış’a değil, ‘iş’e bakabilmeyi gerektiriyor. Bunu da ancak gerçek aydınlar yapabilir.
Müslüman milletimiz, kendisine kurulan ‘tuzak’ ve engelleri; ihlâsı ve duâsıyla aşacak inşallah...
04.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|