Bir konuşma/eleştiri ve akabinde başlayan mahkeme süreci sonrasında ortaya çıkan karar, "önce hürriyet" demek gerektiğini bir defa daha bütün Türkiye'ye gösterdi.
Hepinizin bildiği üzere Prof. Dr. Atilla Yayla, İzmir'de düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmada 'tek parti devri'ni eleştirmiş, bazılarının hoşuna gitmeyecek yorumlarda bulunmuştu. Medyanın, ilgili konuşmayı biraz da abartarak/çarpıtarak duyurması sonrası Prof. Dr. Yayla hakkında Kemalizmi eleştirdiği gerekçesiyle dâvâ açılmıştı. İlgili konuşma sonrası dâvâ açıldığında da kamuoyu bu tavra tepki göstermiş ve "Bir 'uzman'ın fikir beyan etmesinden daha tabiî ne olabilir?" diye sorulmuştu.
Süreç devam ederken, Prof. Dr. Atilla Yayla'yı konuşmaya davet eden 'iktidar partisi temsilcileri'nin davet ettikleri konuşmacıya sahip çıkmamış olmaları da ayrıca eleştirilmişti. Nihayet celseler devam etti ve mahkeme kararını verdi: 1 yıl 3 ay hapis!
Başlangıçta 1 yıl 6 ay olarak takdir edilen mahkûmiyet kararı, sanığın 'iyi hali' sebebiyle 1 yıl 3 aya indirilmiş. Yine aynı gerekçe ile olsa gerek, hapis cezası ertelenmiş. Eğer 2 yıl içerisinde aynı 'suç' tekrarlanmazsa Yayla hapse girmekten kurtulacak.
Bazıları, "Bunda büyütülecek ne var? İşte zaten hapse girmiyor, ceza ertelenmiş" diyebilir. Bu düşünce kökten ve temelden yanlıştır. Çünkü, böyle bir konuşma ve eleştiri için bir 'uzman'a 'ceza' verilmiş olması itirazı hak ediyor. Yoksa, 1 yıl 3 ay, ya da 1 yıl 6 ay olması değil!
Bakınız, kamuoyu yıllardan beri 301 ve benzeri maddelerin sebep olduğu gariplikleri konuşuyor, tartışıyor. Her defasında ifade edilmeye çalışıldığı üzere, Türkiye'nin problemi sadece 301. madde değil. Sırada onun gibi, zaman zaman kullanılan onlarca madde var. Bu maddelerin tümü, ifade hürriyetini bir şekilde engelliyor, konuşanların mahkûm olmasına sebep oluyor. Hapis cezası kararından sonra kısa bir açıklama yapan Prof. Dr. Yayla, "Artık ben değil, başkaları konuşsun" demiş. (Taraf, 29 Ocak 2008)
Prof. Dr. Yayla, bu serzenişiyle haklı. Çünkü o konuştu ve neticesinde mahkûm oldu. Bundan sonra konuşma sırası; hak, hukuk, adalet, insan hakları diyen sivil toplum kuruluşlarında. Doğrusu çok sayıda sivil toplum kuruluşu, yazılı açıklama yaparak Yayla'nın mahkûm edilmesine tepki gösterdi. Aynı tepkinin, bilhassa Yayla'nın meslektaşlarından da gelmesi beklenir.
Bu kararın, insan hakları sicili zaten tartışmalı olan Türkiye'ye bir faydası olmayacağı açıktır. Aksine, Türkiye'yi 'idare eden'lerin ilk yurt dışı gezisinde bu karar önlerine gelebilir. Avrupa Birliği yetkilileri de her halde aynı soruları yöneticilerimize soracaktır. Aldıkları cevaplarla ikna olabileceklerini zannetmiyoruz.
Tabiî 'kötü' görünen işlerin de bir 'hayır' yönü vardır. Bu karar, şimdiye kadar unutulan, ama geçmişte pek çok masum insanın başını ağrıtan bir kanunun gündeme taşınmasına ve tartışılmasına da vesile olabilir.
Bakalım Türkiye'yi 'idare eden'ler, yanlıştaki ısrarlarını ne kadar devam ettirebilecekler?
31.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|