Mustafa Kemal’e ait Nutuk’un Arapça ve Farsça olmak üzere İslâm âlemine dağıtılmakta olduğunu bir şekilde Akşam gazetesinde Serdar Turgut’un köşesinden haberdar oldum. Bu haberi bir taraftan sevinerek diğer taraftan da gelişmelerin aksi istikamette seyrettiği kanaatiyle birlikte içi yanık ve buruk olarak verdiği anlaşılıyor. Bu hususta epey nostaljik bir sunum yapmış. Cumhuriyet rejiminin kurulması aşamasında İslâm dünyasının tam taklit edemese, benimseyemese, içselleştiremese de Kemalist inkilaplara hayranlık duyduğunu ifade ediyor. Aslında bu tesbiti yerinde. Çünkü Kemalist inkilaplar bir reformasyon sürecinin sonu ve ürünüydü. Turgut sadece Emanullah Han’ı misal vermiş ve tersinden bir benzetmeyle Kemalizmin Ebu Zer’i olan Emanullah Han da ülkesini Mustafa Kemal gibi modernize etmek istemiş ve bu hususta Taliban anlayışının tarihi çekirdeği olan Diyobendi medreselerini kapatmıştı. Ama Mustafa Kemal bunun Afganistan için erken olduğunu söylemişti. Emanullah Han bu tavsiyeleri kulak ardı etmiş ve halk da silkinerek onu üzerinden atmıştı. Bu modernist ve reformcu kişiliği ve akim kalan çığırı sonunda bu fakir ülkede meyvasını Muhammed Teraki ve Hafızullah Emin ve Babrak Karmal gibilerle vermiş olmalı. Bununla birlikte, İttihatçıların Maarif Vekili olan Sati Husri de Irak’ta Kral Faysal’la birlikte Kemalist reformları veya inkilapları denemek istemiş, ama tam bir muvaffakiyet elde edememişti. Hamid Algar gibilerine göre, Rıza Pehlevi de İran da Mustafa Kemal’in çizgisini benimsemiş, ama onun kadar ileriye gidememiştir. Aslında David Frum’un yazdığı gibi ‘Kemalizm’i ihraç etmek sadece bizim hevesimiz olmayıp modernleşmenin prototipi olarak Amerikalıların tamim etmek istedikleri bir deneyimdir. Ertuğrul Özkök, Hürriyet’teki 25 Mart 2003 tarihli yazısında tarihin bu yönüne tanıklık etmektedir.
İşte yazdıklarından bazı satırlar: “Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan Bush ve Körfez Savaşı üzerine David Frum’un yazdığı ‘‘The Right Man’’ isimli kitabı okuyorum. Bunu Türkçe’ye ‘Doğru Adam’ şeklinde çevirebilirsiniz. Bu kitapta bizi de ilgilendiren ilginç bir bölüm var. Kitabın yazarı, son 50 yılda Amerikan dış politikasının İslâm dünyası ile ilgili en büyük tutkusunun, çeşitli ülkelerde birer ‘Kemal Atatürk’ yaratmak olduğunu yazıyor. Onun demokrat değil, ama ‘modernleştirici’ yanı onları çok etkilemiş. Onun kadınlara haklarını vermesi, Lâtin alfabesine geçişi, Medeni Kanun’u uygulaması ve gerçekleştirdiği başka birçok reform, Türkiye’yi ABD’nin İslâm dünyasındaki en güvenilir müttefiki haline getirmiş. İşte o nedenle öteki İslâm ülkelerinde de yeni Atatürk’ler aramışlar. Meselâ Endonezya’da Suharto, İran’da Şah Rıza Pehlevi, Mısır’da Nasır’ı böyle bir lider olarak görmek istemişler. En ilginci de bir süre için Irak’ta Saddam’ı, Atatürk modelini gerçekleştirebilecek bir lider olarak görmüşler. “
Elbette Kemalist inkılapları taklit etmeye çalışma güdüsü bir tesadüf değil. Boşluktan doğmuyor. Türkiye ister menfi ister müsbet; bir şekilde İslâm dünyasının daimi ve kalıcı siyasî merkezidir. Küresel modelidir. O sağa kaydığında İslâm dünyası sağa, o sola yattığında İslâm dünyası sola yatar.
***
1808-1928 ve akabinde bir yüzyıl sonra 1908-1926 reform dilimleri veya süreçleri bazen aynen bazen de parçalı olarak İslam dünyası tarafından uyarlanmaya çalışılmıştır. Bu AKP dönemine de yansımıştır. Ama bu yansıma bizdeki ulusalcılar tarafından karşı devrim olarak algılanıyor. Araplar da sürecin böyle tersyüz olmasına hayret ediyorlarmış. İşte bunu Serdar Turgut şöyle tasvir ediyor: “Özetle; Araplar Türkiye gibi olmak istiyor. Ne yazık ki Türkiye’de de Araplar gibi olma istekleri ortaya çıkmış durumda. O bölgeleri iyi bilen uzmanlar, Arap ülkelerinin bu yeni durumu şaşkınlıkla ve Türkiye’nin tavrını anlayamayarak karşıladıklarını anlatıyorlar...” Araplar şimdiki yeni cereyana biraz şaşırabilirler, ama şaşkınlıkları geçince yeni çığırı da izlemeye koyulacaklardır. Bu tarihin akışıdır. Türkiye’ye bir koyun uysallığında takip etmeye başlarlar. Bu liderliğin ve katölizör veya çekici olmanın kimyasında vardır. Türkiye bu kimyayı taşımaktadır. Galiba İranlıların zıddı inkılap veya Türkiye’deki ulusalcıların karşı devrim dedikleri süreci etkilemek ve tersine çevirmek için şimdi hariçte Nutuk kampanyası başlatmışlar. Bu çerçevede, İran’a Farsça ‘Nutuk’ gönderilip, bunun talep eden üniversitelerde dağıtılmasından sonra, Irak, Filistin, Lübnan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’e de Arapça ‘Nutuk’ gönderilmesi planlanıyormuş. Türkiye bunu yapar da İran boş durur mu? Onlar da devrim yıldönümüne yani 11 Şubat’a hazırlık olarak devrim öncesi Paris’te kalan Ayetullah Humeyni’nin hayatını Fransızca’ya uyarlamışlar ve devrim yıldönümünde Fransa’da dağıtımını yapacaklarmış. Hummalı ve titiz bir çalışma sonucu Muhammed Mehdi Tabatabai ve arkadaşları kitabı Fransızca olarak hazırlamışlar ve dağıtımına hazır hale getirmişler. Elbette bunlar birbirinden bağımsız gelişen hadiseler. Bununla birlikte Nutuk’un İran’da dağıtılmasına karşı Cumhuri İslâmi’nin, bizdeki üniversitelerde başörtüsü serbestisi atağını ‘Laiklik yıkılıyor’ diye vermesi bir karşı hamle sayılabilir mi? Velhasıl kutuplar hâlâ kendi ideolojilerini yaymak için canla başla çalışıyorlar.
04.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|