Ergenekon türü yapılanmalar, geçmişte ifsat şebekeleri veya komitacılık adı altında anılıyordu. Bir mânâda temerrüt hareketi. 1952’den sonra, yani NATO’ya girmemizden sonra bu komitacılık bizde çifte bir yapıya büründü. İttihatçılıktan beri gelen bir damar vardı ve bu damarın üzerine Gladio türü yeni bir yapı konduruldu veya bina edildi. Yani, bizdeki geleneğe, bir de Amerikan komitacılık geleneği aşı yapıldı. 1952’nin sırrı budur.
En azından Fikri Sağlar, Ergenekon tipli yapılanmaları 1952 yılına bağlıyor. İşte bu, komitacılığın dış yüzü veya Atlantik ötesi bağlantısı... Aslında, Varşova Paktı’nın da böyle yapılanmaları vardı ve Çavuşesku’yu bunlar devirdi ve öldürdü. Fehmi Koru’nun Kanal 7’deki yorumuna göre, bizdeki çeteciliğin sonuna gelinmiş oldu. Ona göre, komitacılar bu sondan haberdar değiller. Dünyadaki değişimi algılayamıyorlar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2007 sonlarında Oval Ofis’te Bush ile yaptığı görüşmede bu çetelerin tasfiyesine karar verildiğini ve son operasyonlarla da uygulamasına geçildiğini savundu.
Ben bu yorumun isabetli olduğunu hiç sanmıyorum. Dış kararla içteki çetelerin bu şekilde çökertilebilineceğini sanmam. Dış damarları kesilirse zayıflar, ama ölür mü? Fehmi Koru da galiba Türkiye’nin iç dinamiklerini hesaba katmıyor. Neoconların iktidarlarının zayıflaması aslında içimizdeki komitacılığın da zayıflaması anlamına geliyor. Bitmesi mi? Hayır. Bush’la da öyle bir tasfiye mutabakatı olduğunu sanmıyorum. Zira kanaatime göre uçları bize kadar uzanan, ama kökleri Washington’da bulunan bu çetelerin tasfiyesi Bush’u da aşan bir husus. Zincirbozan filminde de anlatıldığı gibi, Richard Perle’nin mimarlığını ve üstadlığını veya orkestra şefliğini yaptığı darbe, Carter döneminin ürünüydü. Muhtemelen o zaman Neoconlar dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı Brzezinski’nin arkasındaydılar.
Dolayısıyla, Amerika’daki derin devlet bitmeden bizdekiler zor biter. Ayrıca, Amerika’dakiler bitse bile, bizimkilerin zâti dinamikleri var. Bir ikincisi, Amerika’daki derin devletin bitmesi de Neocon tipi örgütlenmelerin ve ona bağlı Yahudi lobisinin gücünün zayıflaması veya tükenmesiyle alâkalıdır. Fehmi Koru’nun Kanal 7’de bu tür ifadeleri sarfettiği sırada, önümüze Forbes kaynaklı bir haber düştü. Yine Karanlıklar Prensi konuşuyordu. Richard Perle, burada Türkiye’de yükselen bazı eğilimlerden kaygı duyduğunu söylüyor.
***
Bu konuda iz süren dostlarımızdan Abdulhamid Bilici de Ergenekon’un dış bağlantılarını ararken, aynı adreslere ulaşıyor. Yazısının bir yerinde bu hususta şunlara temas ediyor: “Bir de aynanın arka tarafında kalan yüzleri vardı. Ayna önünde ne kadar bağımsız ve ne kadar saf görünüyorlarsa, arka tarafta o kadar bağımlı ve karmaşık ilişkilere sahiptiler. Hasımlarını ABD ile iş tutmakla suçluyorlardı. Ama kendileri arka kapıdan Washington’a gidiyor ve en karanlık isimlerle temas kuruyorlardı. Meselâ, bu çevrelere yakın batık bir banka patronu ile adı darbelerle anılan Karanlıklar Prensi Richard Perle arasından su sızmıyordu. Bazı lobileri destekleyerek, bazı gazetecileri bağlayarak, Türkiye’deki sivil iktidarı çökertme planları yapıyorlardı. İktidarı ‘İslâmofaşist’ ilan ediyor; askerî darbenin eli kulağında olduğu dedikodusunu yayıyor; İran ve Suriye ile ilişkilerinden dolayı AKP’yi hedef gösteriyorlardı. Ulusalcıydılar, ama kendi hükümetleri aleyhine yurtdışında plan çevirmekte sakınca görmüyorlardı. ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitz, bu karanlık çabaları bir yazısında şöyle zikrediyordu: ‘Washington’a gelip Amerikan yönetiminden AKP’nin altındaki halıyı çekmesini isteyenler var.’ Ama onların bu ulusüstü bağlantılarını bilenlerin sayısı sınırlıydı.
“Geçen yaz Hudson Institute’da yapılan bir toplantı sayesinde, geniş kamuoyu bu kafadakilerin gerçek yüzünü gördü. Konuşulanlar deşifre oldukça, insanlar irkildi. Kamuoyu önünde düşman ilan edilen çevrelerle kapalı salonlarda bir araya geliniyordu. Taksim’de 50 kişinin öldürülmesi ve Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Tülay Tuğcu’ya suikast gibi korkunç senaryoları konuşuyorlardı. Daha ilginci, Irak’taki PKK elebaşlarının teslimi gibi ulusal bir konuya bile seçimde AKP’ye yarayacağı gerekçesiyle karşı çıkıyorlardı...”
***
Sabah gazetesi gibi bazı gazetelere göre, (28 Ocak 2007, sözkonusu gazetenin manşeti) bu şebeke veya çetelerin dış bağlantıları arasında, CIA ve MOSSAD’dan maada, BND gibi istihbarat teşkilatları da bulunuyordu. Adamların ilişki portföyü sanıldığından da geniş. Bulmaca ve bulamaç gibiler.
03.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|