Tanışmamız uzun zamana dayanmasına rağmen hususî sohbetimiz pek olmadı… Ortak tanıdıkların işyerlerinde ve yollarda rast gelir, yüzeysel konuşmalarla birbirimizi uğurlardık… Kelimeler ve konuşmalardan öte birbirimizi anlar ve anlaşırdık; ikimizin yaydığı enerji aynı frekansta olsa gerek…
“İnsan konuşan bir varlıktır” ve “İnsanlar konuşa konuşa anlaşır” sözleri her ne kadar doğru olsa da doğruyu bütünüyle ihata etmez… Dilsizler işaretle anlaşıyor, çok konuştukları halde anlaşamayan ve kavga edenlere ne demeli? Bazen hiçbir şey dememeli; sessizliğin derin iletişiminde güzel şeyler almalı ve vermeli; bluetooth buna iyi bir örnek değil mi? Arada kablo olmamasına rağmen çok hızlı bir iletişim ve bilgi akışı sağlanıyor bluetoothla…
Bilişim teknolojisindeki gelişmeler bu mânâda takip edilirse “anlam”ın uzaklarda değil çok yakınımızda olduğu görülür… Adı üstünde bilgisayarı oyun ve chat yapmaktan öte kullanmakla hayatımızın anlam katmanları yükselir, insanlarla olduğu gibi diğer nesnelerle de çok daha hızlı ve güvenilir iletişimler kurabiliriz…
Neyse… Ümit ve ümitsizlik arasında gidip gelmelerde yorulduğum bir akşamüstü karşılaştım dost büyüğümle… İçimde çözüm bekleyen soruları ve sorunları dile getirdi ben sormadan; bluetoothlarımız karşılıklı açılmıştı sanki…
62 yaşın verdiği tecrübeyle yaşantısından verdiği örnekler; benim “neden olmuyor”larıma anlamlı cevaplardı… Olmuyorsa olacağı gün vardı veya daha “anlam” kazanmayı bekliyordu… “Beklemesini bilene her şey ayağına gelir” demiyor muydu batılı bir düşünür?
Beklemek; ham bir bekleyiş değil, olgunlaşmaya yürüyüştür… Hem konuşuyor hem de yürüyoruz; mevzuun can damarına gelince durakladık; ben dinliyor ve dinleniyordum…
Boşa geçmemiş bir hayatın tecrübeleri dökülüyordu konuşmalarında; dürüstlük kısa süreli kaybetmelere sebep olsa da uzun vadede büyük kazançlar sağlayabilir; haksızlığa uğrasanız da hak, ummadığınız bir gün önünüze cömertçe sunulur...
Bütün bunların yanında benim için en önemlisi: “62 yaşındayım, daha kimseyle kavga etmedim” deyişi oldu… Deyim yerindeyse “Hiç kimse yoktur ki onda öğrenilecek bir şey olmasın”ın çok fazlasını öğreniyordum, derviş görüntülü dost büyüğümden… Durakladım, bir daha sordum; “Evet, hiç kimse ile kavga etmedim” Allah Allah ne güzel bir haslet… Hâlâ insanlığı kurtaracak insanlar var, çok şükür…
Kendi kavgacılığımdan utandım, keşkelere karıştım… Kalbimin karanlıklarında ışık aradım, aradığım ışığın karşımda yandığını gördüm; irkildim, irkilmekle birlikte rahatladığımı hissettim… Sohbetimiz başka bir iletişim aracı GSM’nin çalmasıyla kesildi; o yoluna, ben yoluma yürüdüm… O değil de ben çok şeyler aldım; bu kısa mesafeli uzun soluklu yürüyüş ve sohbetten…
Kimse ile kavga etmemek, haksızlığı kabullenmek değildir… Asil bir dik duruştan sonra çözümü zamana bırakmaktır… Zira zaman, en büyük bir müfessirdir…
Kimse ile kavga etmemek, şerefsizliğe razı olmak değil en az onlar kadar cesur olmaktır…
Kimse ile kavga etmemek, “Haksızlık karşısında susan şeytandır”ı iyi anlamak ve yaşamak, şeytanlara maskara olmamaktır…
Kimse ile kavga etmemek, tepkisiz olmak değil, yerinde ve zamanında ciddî cevaplar verip gerisini sabırla beklemektir… Ne demişler sabrın sonu selâmettir…
Size yol gösteren dost büyükleriniz bol olsun… Kavgasız, selâmet dolu günler dileklerimle…
05.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|