Başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de "fert başına düşen millî gelir" oranı, dolar ve lira bazında tam anlamıyla "zıt paralel"lik arz eden bir grafik tablosu oluşturur.
Birine göre yükselen millî gelir oranı, diğerine göre düşüş kaydeder. Öyle ki, bazı ekonomistler "Dolar kuru düşünce, millî gelir zıplar" ifadesini kullanmaktan alamaz kendini.
Dolayısıyla, sırf "kur farkı"ndan kaynaklanan "millî gelir oranı"na dair rakamlara aldanmamak gerekir.
Dolar bazında yapılan hesaplamalara göre, dört–beş yıldır dünyanın birçok ülkesinde fert başına düşen "millî hasıla" yükselmiş görünüyor.
Ancak, bu durum gerçeği olduğu gibi yansıtmıyor. Sebebi, doların bu zaman zarfında büyük ölçüde değer kaybetmiş olmasıdır.
Aynı durum, Türkiye için de geçerli. İşte, son birkaç yıla göre ortalama dolar kuru ve millî gelir orananı gösteren bir tablo:
Yıllar dolar kuru millî gelir
2000 685 2.500
2001 1.445 2.500
2002 1.600 4.240
2004 1.440 4.170
2006 1.440 5.200
2007 1.170 5.723
Ek bilgiler
1) Bir yıl içinde elde edilen toplam hasıla nüfusa eşit oranda bölününce, kişi başına düşen millî gelir rakamı elde edilmiş oluyor.
2) Kâğıt üzerinde yapılan "eşit oran"tılı dağılımın, gerçek hayata yansıması çok farklı şekilde olabiliyor. Aşırı farklılık, sosyal adâletsizliğe yol açıyor.
3) Sosyal adâletsizlik, toplumdaki dengeyi alt–üst ettiği gibi, genel âhengi de zedeliyor. Misâl: Halen, nüfusun yüzde 20'lik fakir tabakasına düşen fert başı millî hasıla 2 bin doların altında kalırken, yüzde 20'lik üst tabakada olanlara 10 dolardan fazla pay düşüyor. Bu fark, yüzde 3–5 nüfus bazına göre 1000 ile 100.000 dolarlık bir "derin uçuruma" dahi dönüşebiliyor.
4) Gerçek anlamdaki millî gelir, paralar arasındaki kur farkına göre değil, yapılan yerli üretim miktarına göre yükseliş gösterir.
5) Gerçek anlamdaki millî gelirin doğru hesabı, yani bir yıllık toplam gelirin nüfusa dağılımı, ancak enflasyondan arındırılmış rakamlara, yani sabit fiyatlara sadık kalınarak yapılabilir.
6) Yetkili şahıslar tarafından, millî gelirin 2007'de 8.840 dolara çıkacağı söyleminşti. Ancak, bu hedef tutmadı. Tıpkı, enflasyon hedefinin tutmaması gibi...
7) Yukarıdaki tabloda yer alan rakamlar, birçok kaynağa bakılarak ortalaması esas alındı. Rakamlar arasında ufak tefek farklılıklar olmasına rağmen, hemen hepsinin kaydetmiş olduğu trend aynıdır.
* * *
Ekonomist değiliz. Türkiye'nin genel maliye–muhasebe işlerinden de pek anlamayız.
Ancak, meseleye farklı açılardan bakan uzmanların görüş ve analizlerini takip ederek, bunlardan bir fikir edinmeye çalışırız.
Ayrıca, bilhassa son 5–6 senedir gelirimizin azaldığını, cebimizdeki paranın "alım gücü"nü kaybettiğini, gizli enflasyon karşısında günden güne eridiğini, hele son fâhiş zamlar (elektrik, su, telefon, doğalgaz) karşısında, masrafın geçen yıla oranla yüzde 70–80 oranında artmış olduğunu gayet iyi biliyoruz; çünkü bunu yaşayarak görüyoruz.
Yatırım ve üretim artışını beklediğimiz ülkenin iktisadî sahasında yüksek faizin ve haricî sıcak paranın cirit oynattığını gördükçe, haliyle sıkıntı basıyor ve bir vatandaş olarak endişemiz artıyor.
Endişemizi ziyadeleştiren bir başka gelişme de, ecnebî sermayenin borsa, banka, medya ile birlikte, yerli üretim ve işletme faaliyetinde bulunan pekçok iktisadî teşekkülü abluka altına almış olmasıdır.
Yanlış anlaşılmasın, ecnebi sermayesine de, yabancı konsorsiyuma da karşı değiliz. Ancak, son 4–5 senedir bu çerçeveyi aşan bir durum söz konusudur.
Yabancı sermayedarlar, burada kazandıklarıyla ülkemizde yatırım yapmıyor. Faiz gelirleri dahil, sair kârlarının çoğunu Türkiye dışındaki ülkelere kanalize ediyorlar.
Böylesi bir mekanizma, "keser misâli" dönüyor ve ne yazık ki "Hep bana, hep bana" çuvalını dolduruyor.
Allah, daha beteri durumlarda ülkemizi, milletimizi muhafaza buyursun.
GÜNÜN TARİHİ 5 Şubat 1933
Bursa'da infial ve sindirme harekâtı
Bursa'da "Türkçe ezan ve kamet"in mecburi hale getirilmesine muhalefet eden cami cemaati, hiç umulmadık bir caydırma ve cezalandırma tarzına maruz kaldı.
M. Kemal, Türkçe ezana karşı gelenlere gözdağı niteliğinde çok ağır bir konuşma (Bursa nutku) yaptığı gibi, yakalananlardan 19 kişi de Çorum'a gönderilerek burada en ağır cezalara çarptırıldı.
* * *
Hadisenin gelişme seyri şu şekilde oldu: M. Kemal, 20 Ocak'ta Bursa'da bulunmuş ve buradan İzmir'e gitmişti.
Ezan ve kametin Türkçe okunması mecburiyeti karşısında, Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi Bursa'da da büyük rahatsızlık vardı... Bu rahatsızlık, 1 Şubat günü had safhaya çıktı.
O gün, Ulu Camide namaz kıldıktan sonra dışarı çıkan cemaat, ezanın da, kametin de aslı gibi okunmasını talep eder.
Bu maksatla bir gösteri yapılır. Duruma müdahale eden güvenlik kuvvetleri ise, kalabalığı zor kullanarak dağıtır ve bu arada çok sayıdaki vatandaş tutuklanarak nezarete atılır.
Hadisenin büyümesi üzerine İzmir'den tekrar Bursa'ya gelen (5 Şubat) M. Kemal, yakın tarihe "Bursa nutku" diye de geçen konuşmasında şunları söyler: "Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, 'Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır' demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır."
Bunun üzerine kolları sıvayan adliye ve güvenlik kuvvetleri, geniş çaplı bir tutuklama harekâtını başlatır.
Bu korkutma ve sindirme harekâtı başarıyla tamamlanır. Mahaldeki cezalandırmanın dışında, Cemaatten 19 kişi Çorum Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilerek, orada "ağır hapis cezası"na mahkûm edilir.
05.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|