Malûm olduğu üzüre, “kalıcı gündem” maddelerimizin başında eğitim sistemimiz geliyor. Son günlerde alevlenen başörtüsü yasağı ile ilgili tartışmalar da doğrudan ya da dolaylı olarak yine eğitimle ilgili. Türkiye’ye korku salmak, dolayısıyla oluşturdukları ‘korku imparatorluğu’nu devam ettirmek isteyenlerin tezlerine göre, başörtüsü yasağı sona erer ve başı örtülü öğrenciler de okullarda okumaya devam ederse eğitim sisteminde kalite düşer! Çok afedersiniz, ama bu tez, gerçekleri yansıtmak bir yana; mümkün olsa ve yapılsa ‘uluslararası palavra yarışmasında’ birincilik ödülü alabilir!
Geçmiş yıllarda binlerce başörtülü öğrenci üniversitelerde okudu, mezun oldu ve o dönemde bu sebeple herhangi bir ‘kavga’ yaşanmadı. ‘Yaşandı, başörtüsü eğitimi aksattı’ diyen bir Allah kulu çıkabilir mi?
Bu tartışmaları şimdilik bir yana bırakıp, bir ‘uzman’ın gündeme taşıdığı mevcut bir sıkıntıya dikkat çekmek istiyoruz.
Özel Okullar Birliği Derneği Başkanı Dr. Rüstem Eyüboğlu, “2 milyona yakın gencimiz üniversite önünde bekliyor. Bu eğitim için büyük bir handikap. Bu durumu gören liseliler, dersleri bırakıp ÖSS’ye asılıyorlar. Bu da eğitimin kalitesini ciddî ölçüde bozuyor. Bu sorun çok sayıda üniversite açmakla aşılabilir” demiş. (Akşam, 4 Şubat 2008)
Özel sektöre sadece vakıf üniversitesi açma izni verildiğini ifade eden Dr. Eyüboğlu, şöyle konuşmuş: “Anayasanın ilgili maddesini, ‘özel sektör vakıf üniversitesi açabilir’ değil de, ‘özel üniversiteler açabilir’ şeklinde düzenleseler, açıklıkla söylüyorum kısa zamanda 100 tane özel üniversite açılır. Üniversite kapısında bekleyen 2 milyon öğrenci de olmaz, herkes de ÖSS’ye odaklanmaz. Özel okullar yıllardır yüzde 50 kapasite ile eğitim öğretim faaliyetini sürdürüyor. Bu olumsuz durum, ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın özel okullardan hizmet satın alması ile giderilebilir. Şu an Türkiye geneli öğrenci toplamının ancak yüzde 3’ü özel okullara devam ediyor. Ruslarda bile bu oran yüzde 10 düzeyinde.”
Tabiî ki özel sektörün eğitime yatırım yapması, eğitimin ‘paralı ve pahalı’ olmasını netice verir. Ancak, bu durum, eğitimin hiç olmamasından daha iyi değil midir? Her konuda özel sektör ön plana çıkarken, eğitim konusunda da özel sektöre kapı açmak gerekiyor. Önemli olan, devletin bu konuda hakem olmasıdır. Nasıl ki insanların sağlık harcamalarına katkı yapılıyor, aynı şekilde belli kaideler çerçevesinde eğitimlerine de katkı yapılabilir.
Bu yapılmadığı sürece, özel sektörün eğitim yatırımlarında bir anlamda ‘gizli işsizlik ve verimsizlik’ tehlikesi sözkonusu olur. Hele hele üniversiteler konusunda özel sektöre imkân tanınmalıdır. Özel Okullar Birliği Derneği Başkanının ifade ettiği gibi 100 değil, 50 yeni ‘özel üniversite’ kurulmuş olsa, Türkiye ne kaybeder?
Hatırlamak lâzım ki, bir zamanlar ‘özel hastahane’ler de yoktu, özel okullar da. ‘Özel hastahaneler kurulsun’ denildiğinde de itiraz sesleri yükselmiş, sağlıkta büyük yolsuzluklar olabileceği ileri sürülmüştü. Ama dünyanın şartları, bu ‘ihtimal’ler sebebiyle özel sektörün önünü kesmeyi gerektirmiyor. Âdil idareciler, yanlışları denetleyip engelleme imkânına sahiptir.
Eğitim sistemi; çocuklarımızı eğip bükmekten vazgeçip, onlara ‘fıtrata uygun’ eğitim verir hale getirilsin!
05.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|