Köln’den Hüseyin Yıldırım:
*“Mektûbât sayfa 142’de, çocuklar ile alâkalı bir mucizeyi beyan eden yerde (altıncı çocuk bölümü), Peygamber Efendimiz (asm) çocuk için ‘Allah’ım onun gücünü al’ meâlinde bir duâ etmiş ve ondan sonra çocuk daha yürüyememiş. Bu durum, Peygamber Efendimizin Rahmet Peygamberi olması cihetiyle nasıl izah edilebilir? Vech-i tevfiki nedir?”
Bir olayda Allah’ın hem rahmetini, hem celâlini tecellî ettirdiğini görmemiz mümkündür. Ama Allah’ın zulmettiğini ve adaletsizlik ettiğini asla görmeyiz. Koca Cehennem, Allah’ın adaletinin âyetidir, işaretidir, belgesidir. Koca Cennet ise Allah’ın rahmetinin âyetidir, işaretidir ve belgesidir. Allah zulmetmez; adalet eder.
Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın çocuklardan büyüklere, gençlerden yaşlılara her sınıf insana karşı fevkalâde müşfik ve sevgi dolu olduğunu dost düşman herkes teslim etmiştir. Torunlarına karşı sevgi ve şefkat dolu bulunan Allah Resûlü (asm), hiçbir çocuğu sevgisinden ayırt etmemiş, her çocuğa karşı sınırsız sevgi ve şefkat duymuştur ve çocuklara sevgi ve şefkatle yaklaşılmasını emretmiştir.
Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın, namaz gibi dînî ağırlığı ve hürmeti bulunan bir ibâdeti teşrîi esnasında, önünden kasıtla geçen aklı başında hırçın birisine hiddet göstermesi, yumuşak huyluluğu ile, şefkati ile, merhameti ile elbette çelişmez. Çünkü Allah Resûlü (asm) davranışlarda “itidal”i tavsiye eden, “vasat”ı emir buyuran, kendisi de Celâl cilvelerinden olan celâllenme, hiddet, öfke ve gadap hâli ile Cemal tecellilerinden olan hilm, merhamet, şefkat ve sevgi gibi duyguları bir arada, ama gerektiği yerlerde “itidal” içinde yaşayan ve gösteren mutlak ve eşsiz bir rehberdir.
Her hâdiseyi kendi özel şartları içinde inceler ve değerlendirirsek, hadiseleri kavramamız zor olmaz. Sağ eliyle yemesini emir buyurduğu bir şahsın, sırf dik başlılığı sebebiyle, saygısızca, “Yiyemiyorum. Gücüm yetmiyor” sözü karşısında Allah Resûlü Aleyhissalâtü Vesselâm’ın buyurduğu, “Yiyemeyesin! Güç yetiremeyesin!” ifadesi1, adamın saygısız ve alaycı tavrına verilmiş en güzel ve en âdil bir cevap teşkil eder.
Çünkü bir Peygamber ya inkâr edilir, ya iman edilir. İman edildikten sonra da ona ancak itaat edilir. İman saygısızlık, itaatsizlik ve ukalalık kaldırmaz. Peygamberinin yüzüne karşı gösterilen böyle bir itaatsizlik ve ukalaca verilmiş bir cevap Cenâb-ı Allah’ın da hoşuna gitmemiştir.
Nitekim Cenâb-ı Hak, mü’minlere, Peygamberlerine saygı duymayı, yanında ve huzurunda seslerini yükseltmemeyi, nezaket içerisinde bulunmayı emrediyor. İşte âyetler: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir. Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.”2
Biz, bir büyüğümüzün sözünü ukalaca kesmeyi saygısızlık ve kendini bilmezlik saymaz mıyız? Bir makam sahibinin yüzüne karşı emrini dinlemediğimizi saygısızca söylesek, adalet ölçülerini de aşacak biçimde ne gibi bir ceza ile karşılaşacağımızı düşünebiliyor muyuz?
Kaldı ki, bu cezada adalet ve hikmet hâkim olmuştur. Zulüm yoktur. Yani elini kaldırabilen ve sağ eliyle yiyebilen bir adamın, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın “sağ elinle ye!” emrine karşı haddini ve nezaketini aşarak gösterdiği “Elimi kaldıramıyorum!” tavrına karşı; Peygamberimizin (asm) “Kaldıramayasın!” ifadesi, Allah’ın da elinin kaldırma gücünü iptal edivermesi tam da hikmet içinde bir cevaptır, adalet içinde bir cezadır. Zulüm değildir.
Bu cezanın âhiret azabına mahsuben verildiğini, bundan dolayı da hafifletildiğini düşündüğümüzde, içindeki rahmet ve merhamet izlerini görmemiz zor olmaz. Bu da o kişinin bu cezayı baş tâcı yapmasına yeterli bir rahmet tecellisidir.
Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 148
2- Hucurât Sûresi, 49/1,2,3
09.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|