İnsanlar siyasetle idare edilirler. Devlet de siyasetle yönetilir. Siyaset, ülkeyi adalet ve hakkaniyetle yönetmek ve insanların hak ve hürriyetlerini korumak için gereklidir. Menfaat elde etmek, makam ve mevkî kazanmak, halka baskı yapmak ve tepeden bakmak için siyasete girmek tehlikelidir; haksızlık ve zulümle sonuçlanır.
Bediüzzaman, asrın müceddidi olarak insanları her bakımdan sahil-i selâmete erdirecek çareleri Kur’ân’dan ders alıp insanlara anlatmakla görevli olduğu için siyasetteki istikametli ve muktesit mesleği göstermek de vazifesidir. Bunun için siyasetin ilmini yapmıştır.
Halkın siyasete katılımı ve idarede söz sahibi olmasının yolu Meşrûtiyet’le açılmıştır. Bu da toplumun geniş kesimlerinin siyasete ilgisini arttırmıştır. Bundan dolayı da her düşünce ve fikir akımı, kendilerini siyasî partilerle ifade etmeye başladılar. Böylece siyaset, ideolojilerin odağı haline geldi. Bu durumda halkı doğru siyasî tercih konusunda bilgilendirmek önem kazandı.
Bediüzzaman burada devreye girerek halkın doğru siyasî tercihinin nasıl olması gerektiğini Kur’ân’dan ders alarak mü’minlere anlatmaya başladı. Bu fiilî siyasete girmek şeklinde değil, yol gösterme, ikaz ve irşat etme şeklindedir.
Meşrûtiyet yıllarında Hürriyet ve Meşrûtiyetin mahiyet ve anlamını halka ders vermek gerekiyordu. Bediüzzaman bunu yaptı. Kur’ân-ı Kerim’in insanlığa getirdiği hürriyet ve meşveret esaslarını ders verdi. “Şeriat âleme gelmiş; ta isbibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin” dedi. Peygamberimizin (asm) “Kavmin efendisi, ona hizmet edendir” hadisini ele alarak “Memuriyet, emirlik ise, reislik değil, millete bir hizmetkârlıktır. Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyetin bu kanun-u esasîsine dayanabilir” dedi. Gerçek hürriyetin, ne nefsine, ne de başkasına zarar vermemek ve herkesin meşrû hareketlerinde şahane serbest olması demek olduğunu vurguladı. İnsanların hür olmalarının ancak Allah’a kul olmakla mümkün olduğunu belirtti.
Bediüzzaman, yukarıdaki gerekçelerden dolayı siyasî hayatta meşrûtiyeti, hürriyeti ve hizmeti esas alan siyasî yaklaşımı desteklemiş, diğer siyasîleri de bu mânâda hizmet etmeye ve siyaset yapmaya çağırmıştır. Siyâsî hayatta hürriyetçiliği esas almış ve daima “Ahrar”çizgisini takip etmiştir. Daha sonraki hayatta ise Ahrar çizgisini takip eden Demokratlara destek olmuş ve inananları da demokratlara destek olmaya dâvet etmiştir.
Bediüzzaman, sadece fikir vermekle kalmamış, bir aksiyon ve hayat adamı olarak fiilen de bunu ispat etmiştir. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle sonuçlanan 1957 seçimlerinde bizzat sandık başına giderek ve oyunu herkese göstererek kullanmıştır.
Bediüzzaman’ın siyâsî tercihi şahıs odaklı değil, fikir odaklıdır.
Siyasetçilerin yanlışları olabilir. Bediüzzaman, siyasî tercihi olan Demokratların hatalarına “ehven-i şer” diye bakarken, siyâsî tercihte yapılan hatayı ise “azam-ı şer” olarak görür. Bu hususlar “siyaset bilimi” açısından incelenmeye değer.
Sonuç olarak, siyasette tercihimizi siyasetçilerin yanlışlarına göre değil, siyâsî çizginin doğruluğu bağlamında yaptığımız zaman, ülkemizin önü açılmış olur. Bilinçli doğru siyâsî tercih, Bediüzzaman’ın takip ettiği bu çizgidedir.
09.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|