Merakıyla kurduğumuz kâğıttan evlerin içinde yaşıyoruz. Her an başına bir şey gelir korkusuyla nefes alıyoruz. En ufak bir harekette ya da sözde yıkıp yenisini yapıyoruz.
Hiç bıkmadan, usanmadan başkalarının memnuniyeti için yaşıyoruz.
Böyle davrandıkça da kurma hayatlarımızın içinde emanet duruyoruz.
Bu emanet içinde de yapılan tavırlar, davranışlar, sözler ve mutluluklar yapmacık olup birkaç beden büyük geliyor.
Ortada kalıp yitip gidiyoruz kendi ellerimizle.
İnsanın kendine ettiğini âlem gelse edemezmiş ya…
Biz öyle şeyler yapıyoruz ki, kendimiz bile şaşıp kalıyoruz karşısında. Karşılaşmaktan korkup, itirafları erteledikçe tanımadığımız bir çehre yansıyor aynadan gözlerimize.
Birkaç kişi memnun olur gibi görünse de, esas memnun edilecek kişi olan kendimizi göz ardı ediyoruz.
Oysa bu hayat sadece bizim iken sırf birilerinin memnuniyeti için bize yabancılaşıyor.
Kimbilir gidenin ardından koşup “dur” diyecekken, içimizdeki o ses durduruyor adımlarımızı.
Sonra oturup ağlıyoruz geriye bakarken.
Bu ses hayatımıza o kadar ipotek koyuyor ki…
Bir ömre bedel oluyor.
Bir daha geriye dönme imkânımız kalmıyor.
Ve pişmanlık geldiğinde çok geç kalınmış oluyor.
İstediğiniz bölümde okuyamıyorsunuz,
İstediğiniz mesleği seçemiyorsunuz,
İstediğiniz kişiyle evlenemiyorsunuz.
İstediğinizi sevemiyorsunuz.
Ve daha birçok şeyi siz isterken başkaları istemiyor diye yapamıyorsunuz.
Öyle ki, istediğiniz kıyafeti bile alıp giyemiyorsunuz. Ya arkadaşınız beğenmemiştir ya da satıcı kız “yakışmadı” demiştir.
Yani en küçük zevklerimiz bile kayıp gidiyor arada.
Oysa hayatta bazı kararlar vardır ki, kurşun gibidir; çıktı mı namludan bir daha geriye dönmesi imkânsızdır.
İmkânsız olanı imkân dâhiline katmak, sadece kendi sesine kulak veren başarılı kişilerin harcıdır.
Unuturuz.
Karar aşamasındayken çevremizde birçok kişi buluruz. Hayatımız ilerleyip verilen kararın ardındaki mutsuzluk ve başarısızlığı kimse sahiplenmez.
Korkunun diğer adı: Başkası ne der?
İnsanlar, gemimizi karaya getirip getirmediğimize bakar. Karaya gelirken ne ile karşılaştığımız ne engeller aştığımız bizim sorunumuzdur.
Öyleyse neden bütün sıkıntılarını çektiğimiz bir hayatın başlangıcını başkalarına bırakalım?
Ve neden hüzünlü sonlarda tek başına kalırken, kararlarımızı alırken birilerinin sözleri çok önemli olur?
Başarılı insanların hayatlarını gıptayla takip ederken, neden bizde onlardan biri olmak için uğraşmayız?
**
Başkası için değil, kendi için yaşayanlar mutlu olanlardır.
İnanmıyorsanız bir kaç tane başarı kitabı okuyun.
Bana hak vereceksiniz.
13.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|