Dünya siyasetine hakim olmaya çalışan bunca sihirbaz ve artistle insanlığın başı derde girdi. Okumanın, düşünce ve muhakemenin önünü müfsid aletlerle kapatan “tahripkâr cereyanların“ aktörlerinin işleri bu sayede kolaylaştırılıyor. Gırtlaklardan aşağıya inmeyen ve iz’an coğrafyasına varamayan duyumlarla konuşan, karar veren ve icra eden insanların çoğalmasıyla, zavallı dünyanın işi iyice zorlaşıyor.
Nikolai Sarkozy´nin Papa´yı ziyareti ve orada sarf ettiği birkaç cümle üzerine bazı gazetelerdeki değerlendirmeler, Bediüzzaman Hazretlerinin bir mektubundaki manidar iki cümlesini hatırlattı: “Bu asrın acip bir hassası (özelliği) bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi (iyiliği) , binler seyyiatı (kötülüğü) işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibâdı (kul haklarını, insan haklarını) mahveden adamdan görse, ona bir nevî taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl (küçücük bir azınlık) ehl-i dalâlet ve tuğyan (isyankâr, tahripkâr), safdil taraftar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüp eden musibet-i âmmenin (umumî musibetin) devamına ve idamesine, belki teşdidine (yâni musibetin şiddetlenerek devam etmesine) kader-i İlahiyeye fetva verirler; ‘Biz buna müstehakız’ derler...”
Bu muhteşem tesbiti hem Türkiye´deki safderunların farkında olmadan destekledikleri zulümler ve hem de dünyanın başka coğrafyalarındaki manzaralar için ölçü alabiliriz.
Türkiye´de, Bediüzzaman´ı dinlemediklerinden yanlış cenahta, neocon ve neoliberallerin yanında yer alanlar, Sarkozy ve yoldaşlarından böyle güzel beyanatlar ve vaziyeti kurtaracak hareketler bekliyorlar. Bizim safderunların veya menfaatleri uğruna yanlış dolmuşa binmişlerin tahripkâr cereyanlardan bekledikleri birkaç söz ile birkaç hareket neticeyi değiştirebilecek mi?
Chirac´ın, koynunda besleyerek Fransa siyasetinin zirvesine taşıdığı ve genç sayılan başkanın geçmişini nazara almadan, el’an devam ettirmekte olduğu “tahribat projelerini” hesaba katmadan, Fransız Katolik dünyasını teskin istikametinde söylediği üç-beş cümle ile Sarkozy´yi dindar göstermeye kalkışanların ya samimiyetlerinden veyahut muhakemelerinden şüphe etmek gerekir.
Önce Sarkozy´nin, siyasette ayağı zemin gördükten sonraki icraatlarını hatırlatmakta fayda var:
* İçişleri bakanı iken Yahudi ibadethane ve mezarlıklarına saldırı düzenledi, Şaron ile ortaklaşa Tel Aviv´e “göçmen Yahudi” uçağı kaldırdı.
* Maliye bakanı olmuş, etrafına “genç işadamlarını toplayarak” Yahudi sermayesinin arkasında olduğu imajını verdi.
* Tekrar içişleri bakanı oldu, başörtüsü yasağı kanununu düzenlemiş ve yasağın ortamını hazırladı.
* Yine içişleri bakanı iken Müslümanları zabt u rabt altında tutmak üzere dinî hizmet veren cami ve dernekleri devletin “mutlak kontrolü” altına aldı.
* İslâmî sembolleri yasaklama hususunda El-Ezher´i alet etti.
* Ve en önemlisi, Türkiye´deki “hanedan” ile ittifak kurarak, hem Avrupa´da ve hem de Kemalistler aracılığıyla içeride dehşetli bir AB düşmanlığı başlattı.
Aile yaşantısı ve hareketleriyle “semavî ahlâk anlayışına” da neocon ve neoliberaller ile birlikte karşı çıkan Sarkozy´yi günlük siyasî makale, değerlendirme ve haberlerin ışığında anlamak mümkün değildir. Evvelâ Bediüzzaman Hazretlerinin “Ahirzaman hadiseleri atlasına” dikkatlice göz atmak ve bu bilgiler ışığında Büyük İhtilâlden bu yana Avrupa´da gelişmekte olan “dinsiz cereyanların mahiyetlerini” incelemekle Sarkozy gibi sihir, hipnotizma ve cerbeze ile zihinleri aldatan siyasetçilerin asıl kimlikleri ortaya çıkar.
Baba tarafından “dinsiz feylosofların toprağı,” ana tarafından ise sefahetin coğrafyası ile buluşan Sarkozy´yi Fransa laikliğini sorgulayan kişi olarak değerlendirenlerdeki “bilgi eksikliği” de dikkatimizi çekiyor.
Sarkozy´nin icraatlarında “herkesi şaşırtmasının” kuralsızlık olduğunu, yani 19. yüzyıl Avrupa´sının kargaşa ve kaosuna meyil olduğunu da unutmamak gerekiyor. Zira hedefi gelenek, düzen ve kuralları tahrip ile kendisini göstermektedir. Ne Fransa halkına, ne AB´ye ve ne de dünyaya hiçbir faydası dokunmayan bugünkü ırkçılık fitnesinin fitilini ateşleyen ve sömürge dönemindeki zulümlere hasret bir adamı “üç-beş” tatlı cümle ve “makyajlı beyanatlarla” değerlendirmeye tâbi tutanların; tarihi, hâdiseleri ve dünya şartlarını bir tablo içinde beraberce görmelerini tavsiye ediyoruz. Yoksa Vatikan´a uğrayıp Papa´ya selâm verirken, hiçbir tahribat projesinden geri kalmayan Nikola´yı tanımakta gecikmiş olacağız.
11.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|