Hem ülkemiz, hem İslâm coğrafyası, hem de dünya olarak ortak paydamız din değil; hürriyet/demokrasidir. Yani, hak ve hürriyetlerdir. Zira, Hakim-i Mutlak Rabbimiz, dünyayı bir imtihan meydanı; imtihanı da cüz’î irade, yani, serbestlik, hürriyet üzerine kurmuştur.
Herkesin dini, inancı, düşüncesi, ibadeti kendisinedir. Müslüman; tebliğden, yani, güzelce ve hikmetle anlatmaktan başka bir yola sapamaz… Dolayısıyla ister dindar, ister ateist, ister laik, ister anti-laik kim olursa olsun; herkesin hak ve hürriyetlere saygı duyması insanlığın en asgarî şartlarından birisidir. Bu aynı zamanda aklî, vicdânî ve dahi insanî bir görevdir.
Bu çerçevede temel problemlerimizi de şöyle özetleyebiliriz:
* İnsan hak ve hürriyetleri, demokrasi, şeffaflık; fert, aile ve toplum olarak temel problemimizdir.
* Tevekkül ve kanaati yanlış anladığımız gibi, hürriyeti de başıboşluk sandık... (Tevekkül, sebeplere müracaat ettikten, Yaratanın tabiata koyduğu kanunlara uyduktan sonra sonucu O’ndan beklemektir.)
* Entelektüelimiz, hatta mütedeyyin ilim ehli bile, hürriyetin imanın bir özelliği olduğunu tam bilmiyor, İslâmın getirdiği şahane hak ve hürriyetlerden bîhaber.
* Bir kesimimiz demokrasiye hâlâ küfür rejimi diye bakıyor. Şimdi bir devlet büyüğümüz olan bir beyefendi ile 1980’lerde tartışırken, “Senin ne işin var demokrat misyonun peşinde, demokrasi küfür rejimidir!” demişti. Hâlen o zihniyette olanlar zaman zaman boy göstermeye devam ediyor.
1998 yılında muhterem bir fikir adamı ve gazeteci, Pakistanlı Prof. Hurşid Ahmed “İslâmî demokrasi olabilir, gelin bunu tartışalım!” diyordu. Oysa Bediüzzaman, 100 sene önce, meşrûtiyetin, hürriyetin, demokrasinin İslâmın, imanın bir gereği olduğunu söylemiş, yazmıştı.
* Bâzı çevreler, Kur’ân ve Sünnet baştan aşağı insan hak ve hürriyetleri, demokrasi, şeffaflık iken; İslâmı diktatörlüğe müsait zannediyor!
* Ve en nihayet, Batılı bazı çevreler, “İslâmiyet demokrasi ile bağdaşır mı?” endişesi içinde. Asıl, “İslâmiyet demokrasi ile değil, demokrasi İslâmiyetle ne kadar bağdaşır?” sorusunu sormak lâzım. İngiliz filozof Bernard Shaw’ın dediği gibi; “Demokrasimizin bir adım ötesi İslâmiyettir.”
Özellikle çağımız, hak ve hürriyetler devridir. Bediüzzaman’ın muhteşem tesbiti şudur:
İnsanlık beş sosyolojik devir geçirmiş: Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet (kölelik), esâret, şimdi dahi ecîrdir, başlamıştır, geçiyor. Malikiyet ve serbestiyet devri geliyor.1
Marks da dördüncü maddeye kadar aynı tasnifi yapar. Son devir olarak, “sosyalizm, mülkiyetsizlik, kollektivizmi/ortak yaşamı” öngörür ve kaybeder. Bediüzzaman ise, “malikiyet ve serbestiyet” devri diyerek, “hürriyet, mülkiyet ve serbest piyasa ekonomisi” devri olacağını öngörmüştü.
İşte bugün, işçi, hisse senedi ve bonolarla, çalıştığı fabrikanın veya şirketin ortağıdır. Ve verilen mücadele de, hak ve hürriyetlerdir. Ve bir kısım vicdanı bozuk müstebitler ve sistemden beslenen asalaklar müstesnâ, herkes hak, hürriyet ve şeffaflık peşindedir.
Dipnot: 1-Sözler, s. 650.
11.02.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|