Nice pişmanlıklar yaşarız ömrümüz boyunca. Ya kasten, ya hataen, ya ihmal sonucu düşmüşüzdür bu yanlışlıklara.
Yanlıştan dönme; güzeli, mükemmeli yakalama kaygısında olan insanlar böylesi yanlışlıklara tekrar düşmemek için gerekli tedbirlerini alırlar. Hatadan dönmek fazilettir. Yanlışta ısrar etmek ise felâkettir. Mahveder insanı.
Akıllı, ileri görüşlü; güzeli, iyiyi, mükemmeli bulma sevdasında olan insan, “Sonunda pişman olacağın şeyi yapma” hakikati gereği aynı hatalara düşmemek için elinden gelen herşeyi yapar. Mükemmeli yakalama yolunda koşup durur hep o. Dünya ve ahireti için yararı olmayan şeye dönüp bakmaz bile. Peygamberimiz (a.s.m.), “Kişinin lüzumsuz şeyleri terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir”1 buyurmuyor mu?
Lüzumsuz şeyleri bile terk etmeyi alışkanlık hâline getiren bir insanın pişmanlık dolu bir duruma düşmekten ne kadar kaçınacağı açıktır.
Bütün bunlara rağmen insan yine hatalar yapamaz mı? Elbette yapabilir. Hata yapmak bize mahsus. Ama hatada ısrar etmek akıl kârı değil. Hele hele bu hata din ve dünyamız için zararlı ve telâfisi mümkün olmayan zararlara sokacaksa.
Günahları bağışlayan rahmeti, mağfireti sonsuz olan bir Rabbimiz var. Ona iltica için her gün, her saat en uygun bir fırsattır. Bütün samimiyet ve içtenliğimizle Rabbimize yönelir, geçmişe bir sünger çeker, kendimize yeni bir hayat çizmeye karar verirsek kaybettiklerimizi yeniden elde etmeye çalışırız.
Hayatımızı şöyle bir gözden geçirelim. “Şunları şunları yapmasam. Mutlaka şunları şunları yapmam lâzım” dediğimiz hususlar vardır şüphesiz. Peki, ya ahirete gidip oradan dünyaya baksak, hayatımızı gözden geçirme fırsatı bulsaydık sıralamada bunların hangilerine öncelik verirdik? Âdetâ Kâinatın Efendisi (a.s.m.) oradan bakıp bizim en çok neden pişman olacağımız bir hususa şöyle dikkat çekmişler: “Kıyamet günü insanlar arasında en büyük pişmanlık duyacaklardan biri, dünyada iken ilim öğrenme imkânına sahip olduğu halde ilim öğrenmeyen kimsedir.”2
İlim illâ okulda öğrenilecek diye bir kural yok. Öğrenmek için beşikten mezara kadar her yer, her zaman en uygun zemin ve atmosferdir. İnsan istese otobüste giderken, işyerinde boş otururken bile kitap okuyabilir. Yine istese televizyondaki lüzumsuz programları izleme yerine; akıl, ruh ve kalbini doyuracak, dünya ve ahireti için fayda sağlayacak kitaplarla dostluklar kurabilir. “Vakit bulamıyorum” demek bir bahane. Bektaşi’nin, “Niçin namaz kılmıyorsun?” sorusuna, “İstek yok” diye karşılık vermesi gibi, arzu ve istek olduktan sonra neler yapılmaz ki?
Bütün mesele okumayı sevmek ve nefsi zorlamak. Başta acı ilâç gibi belki zor gelecek, ama alışıp sevdiğimizde bırakamayacağız.
Dipnotlar:
1. Tirmizî, Zühd: 9.
2. Kenzü’l-Ummal, 4:29.
11.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|