Baştan başa hakikatler manzumesi olan İslâm dininin hüküm ve kaideleri, yeryüzünün bütün mahlûkları için huzur ve sürur kaynağıdır. İslâm dini hayata geçirildiği takdirde, o hayat dahilinde fitne ve fesada sebep olacak bir gelişmenin meydana gelmesi mümkün olmayacaktır. Çünkü kâinatın Hâlıkı, yeryüzünü idare ve imar edecek olan insanlara en faydalı olacak yaşantı biçiminin kurallarını Kur’ân’da vaaz etmiş ve bu kuralları en iyi bir şekilde yaşamış olan Hz. Muhammed’i (asm) de bizlere bir rehber olarak görevlendirmiştir.
İslâm dininin doğru bir şekilde yaşanmasında bir felâket söz konusu olamaz şüphesiz. Ancak bir kısım insanların yanlış davranışları herkesinkinden fazla İslâm toplumunu etkileyebilmekte ve bazı felâketlerin meydana gelmesine sebep olmaktadır ki, Peygamber Efendimiz (asm) bu felâket kaynaklarını bir hadis-i şerifinde şöyle dile getirmektedir: “Dinin felâket kaynakları üçtür: (1) Günah işleyen âlim, (2) Zalim idareci (3) İbadete gayretli cahil.”
Bugünkü yazımda “Günah işleyen âlim”in neden dinin felâket kaynaklarından olduğunu değerlendirmeye çalışacağım. Yüce Peygamberimiz (asm) başka bir hadis-i şerifinde de, ilmiyle amel etmeyen âlimlerin helâk olacağını ifade buyurmaktadır. İlim sahibi olmak, Allah’ın insanlara bahşettiği büyük bir ihsandır. Bu nimetin şükrü için ilim sahibi olan insanların mutlaka bildiği doğruları hayatına geçirmesi gerekir.
Bilindiği gibi âlim bilen demektir. Bir insanın bile bile bir hatayı yapması ile, bir insanın bilmeden bir hatayı işlemesi arasında sorumluluk açısından bir fark bulunacaktır mutlaka... Bilmeden hatayı işleyen bir insanın, nisbeten mazur olması ve hatasının affedilme ihtimalinin bulunması kuvvetle muhtemeldir. Ancak bilgisiyle topluma doğruları öğretmede rehber olması gereken âlimlerin mazur görülmesi ihtimali düşük olacaktır. Çünkü toplumdaki insanlar onlara güvenmekte ve bir çok konuda onları örnek alma temâyülü içinde olmaktadırlar. Bu durumlar âlimlerin herkesten çok dikkatli olmalarını gerektiriyor. Elbette burada söz konusu âlimler, Allah’ın emir ve yasakları konusunda bilgi sahibi olan kişilerdir.
Biliyoruz ki, her toplumda olduğu gibi İslâm toplumunda da din âlimi olarak bilinen insanların diğer insanlar nezdinde büyük itibarı bulunmaktadır. İnsanlar bir çok problemlerini onlara danışarak çözmekte, onların her yaptığının doğru olduğu inancı içinde bulunmaktadırlar. Hiçbir zaman hata yapmaz, diye bilinen din âlimlerinin bazı hatalar içinde bulunması, insanların onları örnek almasına sebep olabilmekte ve bu durum o hataların hızla toplum içinde yayılmasına yol açabilmektedir.
Âlim insanlar topluma örnek olmak durumunda olduklarını hiçbir zaman unutmamalıdırlar. Bunun için de hata yapmamak için büyük çaba göstermeleri gerekir. Aksi takdirde insanlar içinde yayılmasına sebep oldukları yanlış davranışların günahları, onların da günah hanesine yazılacaktır. Bilinmelidir ki, iyi davranışların yayılmasına sebep olanlar, “Sebep olan işleyen gibidir” kuralı gereğince bu iyi davranışlardan sevap cihetiyle istifade edecekleri gibi, aynı kural gereğince gayr-i ahlâkî davranışların yayılmasına sebep olanlar da bunun vebâline ortak olacaklardır. Çünkü onlar dinin yanlış anlaşılmasıyla dine büyük darbe vurmuş olacaklardır.
Din âlimi olarak bulunan bir insan herkesten çok ibadetlerini yerine getirmek ve herkesten çok günahlardan sakınmak durumunda olduğunu aklından çıkarmamalıdır. Çünkü toplumun diğer insanlar için normal görülen birçok yanlış davranış, dinî konularda bilgisi olduğu bilinen insanlar için çok anormal görülebilmektedir. Bu şuurda olup, dinî konular konusunda insanları aydınlatan ve hâl, tavır ve davranışlarıyla da çevresindekilere güzel örnek teşkil edenlerin de elbette mükâfatı büyük olacaktır.
Yine Allah Resûlünün (asm), âlimlerin mürekkebinin şehitlerin kanıyla aynı değerde olduğunu ifade etmesi, başka bir hadis-i şerifte de âlimlerin uykusunun da ibadet olduğunu buyurması, bildikleriyle amel ederek dine hizmet eden gerçek âlimlerin Allah’ın yanındaki değeri açısından önemli göstergelerdir.
11.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|