Başlığı bazıları tuhaf bulabilir. Oysa, Kur’ân ve Sünnet, baştan ayağa, insan hak ve hürriyetleri ile doludur. İnsan hak ve hürriyetlerini en mükemmel şekilde vaz eden İslâmiyettir.
Demokrasi İslâmiyetle bağdaşır mı; Kur’ân, hak ve hürriyetlere, demokrasiye hangi göz ile bakmaktadır?
Bu meselenin diğer cephesine de baktığımızda, şu gerçek ile karşı karşıya kalırız. Bir kısım Müslüman düşünürler derler ki:
“Demokraside çoğunluğun dediği olur. İslâm’da doğrular tektir ve sayı çoğunluğu ile tesbit edilemezler.”
Her düşünce sisteminde, ideolojide ve her dinde olduğu gibi; İslâm’da da temel esaslar, nasslar, hükümler vardır. Bunlar hiçbir zaman azınlığın veya çoğunluğun reyine sunulmaz. Demokrasi ve insan hakları normları, anayasalar gibi. Bunlar kabul edildikten sonra oya sunulmamaları ve tartışılmamaları gibi... Peygamberlere bile, inanç ve fikir açısından herhangi bir baskı, zorlama hakkı verilmemiş:
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?”1
“Vazifemiz size gerçeği bildirmekten ibârettir.”2
“Kıyamet gününde, ‘Biz bundan habersizdik’ demeyesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ Onlar da, ‘Evet şahit olduk’ dediler.”3
“De ki: Ey kâfirler! Sizin taptıklarınıza ben ibadet edecek değilim. Benim ibadet ettiğime siz de ibadet edecek değilsiniz. Ben zaten sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana.”4
İslâmiyetçe inanç hürriyeti, din hürriyeti her şeyin üstünde tutulmuştur. Ve hiçbir sûrette, hiçbir otorite ve yetki tarafından sınırlanmasına müsaade edilmemiştir:
“Dinde/inançta zorlama yoktur, doğruluk sapıklıktan, iman küfürden iyice ayrılmıştır...”5
Allah, kullarının, inanç hususunda, yani ister hidayet yoluna gitmek, ister dalâlete sapmak tercihinde serbest olduğunu bildirmiştir:
“Sizi yaratan Odur. Böyle iken, kiminiz kâfir olur, kiminiz mü’min. Allah ise yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”6
İman etme hususu, yine insanların tercihine bırakılmıştır:
“De ki, bu Kur’ân, Rabbinden gelen bir haktır. Dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun.”7
Demek, İslâm’a göre, isteyen istediği gibi inanır, kimse müdâhale edemez.
Hiç kimse, hiç kimseyi, hiçbir zaman, düşünce ve inançlarından dolayı kınayamaz. Ancak, ona gerçeği, gayet yumuşak ve güzel bir şekilde anlatabilir. Yaşayış mevzuunda da, yine başkaları, ne sözlü, ne fiilî herhangi bir şiddete mâruz bırakılamazlar!
Hanefî hukukunda, mahkeme ve görevliler dışında, hiçbir şahıs, başkasının yanlışını, “kuvvet, şiddet” kullanarak düzeltme hakkına sahip değildir.
Şâyet buna teşebbüs ederse, suç işlemiş olur! Ancak, herkes görüş, düşünce, din ve inancını yaşama ve yayma hakkına sahiptir! Bunu da “medenî” şartlar içinde yerine getirecektir.
Zaten, AB’nin de kabul ettiği “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 2. ve 18. Maddeleri, bu çerçevededir.
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Yûnus, 99.; 2- Age, Yâsin, 17.; 3- Age, A’raf, 172.; 4- Age, Kâfirûn, 1-6.; 5- Age, Bakara, 256.; 6- Age, Teğabun, 2.; 7- Age, Kehf, 29.
13.02.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|