Başşehirde başörtüsü düzenlemeleri üzerindeki tartışmalar yeniden “laik – antilaik” ayrışmasına âlet edilirken, alttan alta bir başka kutuplaşma fitnesinin ateşi alevlendiriliyor.
“Etnik farklılık” üzerinden “kimlik tartışmaları”yla fitne kazanı yeniden kaynatılıyor. Bundandır ki, “bütün harekâtı, bizzat hâriç hesabına geçiyor; çünkü irâdesi hükümsüzdür.” Faraza içinde “iyi niyetliler” olsa da, “menfî zaaf”la “hâriç cereyanın kuvvetine bir âlet-i laya’kıl (akılsız - şuursuz bir âlet) olur” tahlili tezâhür ediyor.
Gerçekten “fikri hezeyanlaştırıp” saçma sapan hale getiren olaylara baktıkça, ecnebilerin uzaktan üflediği “müteharrik-i bi’l gayr (başkasının tahrik edip yönlendirdiği” politikaların amacını su yüzüne çıkarmakta.
“Müteharrik-i bizzat” değil, “bilvâsıta müteharrik siyasetler”in, insanı ne tür bâdirelere sürüklediğinin acı örneği olmakta…(Bediüzzaman Said Nursî, Sünûhat, 64-65)
* * *
Türkiye Barış Meclisi’nin Ankara’daki konferansında konuşan DTP Genel Başkanı Aysel Tuğluk’un, “Kürt kimliği ve kültürü anayasada güvence altına alınmazsa kardeşlik çağrıları işe yaramaz” ifâdesi, “barış” perdesinde “fitneye teşne politikalar”ın ne denli dehşetli ayrışma aracı edildiğinin bir göstergesi.
Bediüzzaman’ın, “Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim (uyutmakla) telkin eder; biz kendimizden hayal edip, assamâne (sağırcasına, duymazlıktan gelerek) tahribimizde o eser-i telkini icra ederiz” tesbitini te’yid etmekte.
Tuğluk’un “Kürt dili güvence altına alınmadıkça kardeşlik olmaz” deyip, dil ve ırkî farklılığın çok ötesinde, bütün kimlikleri ve kültürleri kuşatan İslâmî kimliği ve kardeşliği hiçe sayması dikkat çekici.
Bediüzzaman’ın, ayrışma ve kamplaşma üzerine kurulan, zihniyetindeki şeytanı “melek”, rakibi meleği “şeytan” yapan siyasetten “şeytandan sığındığım gibi Allah’a sığınırım” demesinin anlamı da bu…
Bin sene omuz omuza cihâd edip Kur’ân’ın bayraktarlığını yapan, Türklerle Kürtlerin ve sâir Müslüman unsurların birbiriyle mecz olmuş ve “tam birleşmiş İslâmî bir milliyet” haline gelen inanç birliği ve kardeşliğini, “kimlik ayrışması”yla ayırmak, küresel şebekelerin tuzağına düşmektir.
Öteden beri medyanın “ılımlı” görüp, “Kemalizmin değişmesi ve dönüşmesi”yle “Kürtlerin Kemalistlerle siyasî ittifak etmeleri”ni gündeme getiren Tuğluk’un, “bölgede dengeler değişiyor; artık federasyon ve ayrılma tartışılabilir” ifâdesi, çoktandır gizlenen “su-i kasd”ın âdeta deşifresi…
Zira ecnebilerin bölge ülkelerini işgal ettiği bir esnada, tıpkı Osmanlının son döneminde olduğu gibi, “Kürtler adına” “demokratik özerklik modeli” paravanıyla “federasyon” ve “ayrıma” tartışmalarını gündeme getirmek, “özerkliği” önermek, başta Kürtler olmak üzere bölgedeki diğer Müslüman milletleri canavarların ağzına atmaktır.
“Kemalizm”in hangi ilkesi, ülkenin demokratik birliğini ve Kürtlerin mutluluğunu sağladı ki, sözde “en akıllı Kürt aydınlar” hâlâ “Kemalizm”in gölgesinde “özerklik modeli”ni “kurtarıcı” görmekteler?
Hangi saik, milyonlarla şehidin kanıyla kaynaşmış Türklerle Kürtlerin birlik ve beraberliğini inanç temelinden koparıp, kuru çürük etnik ayrılıklara dayandırmakta?
İslâm kardeşliği üzerinde bin yıl Türklerle bir ve beraber olmuş Kürtlerin mânevî ve en muhkem birlik bağını, “kardeşlik işe yaramaz” diyerek, ayrılıkçı te’villerle bombalamak, hangi ecnebi politikanın telkini? Yoksa 30 bin insanın katlinden sorumlu “bebek katili” Marksist terör örgütü başının dinden bîbehre “Kürt Kemalizmi”ni “kurtarıcı” görmesinden mi?
* * *
Görünen o ki, sözde “barış” konferansında “önümüzdeki üç ay içinde şimdikinden daha ileri çatışmalar olacağı” ve “kardeş kanının kapkara lekesi” uyarıları, “kavga” ve “iftirak” fitnesinin habercileri. Kürtleri Müslümanlıktan ayırma plânının bir parçası…
Peki Müslüman kardeşlerin birliğini ve bütünlüğünü bütün kimliklerin üstünde gören yüzlerce Kur’ân âyetinin Peygamberimizin buyruklarının anlamı nedir?
“Müslümanlar ancak kardeştir” (Hucûrât Sûresi, 10), “Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sımsıkı sarılın” (Âl-i İmran Sûresi,103) âyetlerine karşı, hâlâ “demokratik hakları savunmak” maskesiyle inkârcı teorilerin bozguncu terânelerini seslendirmenin maksadı nedir?
“Muhtariyet” perdesi altında İslâm dünyasını istilâ eden İngilizlerin oyununa gelen birkaç ırkçı kavmiyetçinin “çağdışı mukallitliği” neden? Neden “federasyon” ve “özerkliğin” tıpkı Kuzey Irak’ta olduğu gibi, Kürtleri okyanuslar ötesinden gelen çıkarcı emperyalistlerin kucağına düşüreceği düşünülmemekte?
Yoksa “iftirak meyli”ni uyandırmakla fitneyi azdıranların amacı, 25 “özerk” ve “otonom” devlete bölünmüş Türkiye’nin yeniden ecnebî esâreti altına girmesi mi? “Büyük Ortadoğu Projesi”nin gereği mi? DTP Genel Başkanı’nın “denge” dediği bu mu?
Amerikan kuklası ve İsrail’in uydusu olmuş Kuzey Irak’taki yeni yetme yönetim ne kadar “bağımsız” ve “mutlu”?
Kimse kendini aldatmasın; her şey ortada. Süslü “demokrasi ve özgürlük” lâfları perdesindeki ırkî ayrılıklar üzerine bina edilen fitne açığa çıkıyor…
13.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|