Bir önceki yazımda üç grup insanı dinin felâket kaynakları olarak belirten Hadis-i Şeriften bahsetmiş ve bu felâket kaynaklarının birincisi olan “günah işleyen âlim” konusunu işlemeye çalışmıştım. Bugün de dinin ikinci felâket kaynağı olarak belirtilen “zalim idareci”yi yazıma konu yapmak istiyorum.
Dünya yaratıldığından bu yana yaratılan bütün mahlûkata en büyük kötülüğü yapanlar şüphesiz zalim idareciler olmuştur. Tevhid inancı dışında kalan ve kendilerinde büyüklük vehmeden idarecilerin zamanındaki insanlara nasıl korkunç zulümler yaptıklarını insanlık tarihinden öğrenebilmemiz mümkündür. Çünkü bu insanlar Allah’a inanmadıkları ve bir gün hesaba çekileceklerini düşünmedikleri için akıllarına gelen her türlü zulmü irtikap etmekten çekinmemekteydiler.
Ancak bizim konumuz inançsız zalimler değildir. Zaten bunlar bütün insanlık için felâket kaynağı olmuşlardır. Onların hesabı Mahkeme-i Kübrâ’da en âdil bir şekilde görülecektir. Allah’ın Habibi Resûl-i Ekremin (asm) dinin felâket kaynağı olarak belirttiği zalim idareciler, İslâm toplumunu idare eden zalim idarecilerdir.
Hadis-i Şeriflerde âdil olan idarecilerin Allah’ın yanındaki faziletlerinden bahsedildiği gibi, zâlim idarecilerin korkunç akıbetlerinden de bahsedilmektedir. Çünkü idareciler bütün toplumla ilgilidir. Yaptığı her icraat yediden yetmişe idaresindeki bütün insanları ilgilendirmektedir.
İdareci, güzel işler yapıp topluma güzel hizmetlere imza atarsa ve âdil davranma konusunda titizlik gösterirse, hem insanların duâsını alacak hem de ülkede meydana gelen bütün güzel amellerden hissedâr olma imkânını yakalamış olacaktır. Aksi takdirde ise akıbeti çok vahim olacaktır. Bu sebepledir ki, idarecilikteki sorumluluğu bilen birçok inanan insan, idareyi eline geçirmek için can atan günümüz siyasetçilerinin aksine, İslâm toplumuna idareci olmaktan kaçınmışlardır.
Hz. Peygamberin (asm) vefatından sonra sırasıyla halife olan Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin halife olmaya pek istekli olmadıklarını ancak Müslümanların teveccühüyle görevi üstlendiklerini biliyoruz. Hz. Ebûbekir’in halifelik görevini üstlendiğini duyan Âişe (ra) validemizin ağladığını, sebebini soranlara da, babasının üzerine aldığı mesuliyetin altından zor kalkabileceğini düşündüğünü ve bunun için üzüldüğünü belirttiğini biliyoruz.
İslâm’da idareciliğin mes’uliyetini bilen insanlar bu görevi ateşten gömlek olarak değerlendirmişler. Bu sebeple bilhassa “Hulefa-i Râşidin” olarak bilinen dört halife başta olmak üzere Peygamber Efendimizin (asm) yolundan gitme azmi içinde olan idarecilerin adaletsizlik yapmamak için ne kadar büyük bir çaba içinde olduklarını İslâm tarihini anlatan kaynaklardan öğrenebiliriz.
Zalim idarecinin İslâm toplumunda bir felâket kaynağı olması, insanların zulüm görmesi ve adaletin o toplumda yara alması cihetiyle olmaktadır ki, bu durum da nizam ve intizam içinde yaratılan varlıkların görevlerini yapmalarına engel olacaktır. Bu düzen bozucu fiili işleyen idareciler hem Allah’a isyan etmiş olmakta, hem de cârî olan düzenin tahrip edilmesine sebep olmaktadırlar.
Zalim idareciler, böylece yüz binlerce, belki de milyonlarca insanların hukukunu gasp etmekle, neredeyse telâfisi mümkün olmayan bir sorumluluğun altına girmiş olmaktadırlar. Çünkü bu durumda, başta zayıf insanlar olmak üzere bütün mahlûkatın da zulme maruz kalması söz konusu olacaktır. Şüphesiz bu durumlar bir insan için korkunç akıbetlerin oluşmasına sebep olmaktadır. İdare ettiği toplumda terör estiren insanların, karşılaşacakları korkunç akıbetten kendilerini kurtarmaları kolay olmayacaktır şüphesiz.
Kâinatta adaletle işleyen işleyişe aykırı hareket eden insanların sebep oldukları felâket bütün mahlûkatınkinden çok fazla olmaktadır. Bundan dolayıdır ki, Allah, Kur’ân-ı Azîmüşşan’da insanlara adaleti emretmekte, Allah’ın yüce Resûlü (asm) de muhtelif hadislerinde idarecilerin adil olmalarının önemini dile getirmekte, zalim olan idarecilerin korkunç akıbetlerini nazara vermektedir.
12.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|