Abdest alıp namaza doğru yöneldiğinde rengi kaçar, bir titreme, silkelenme alır; sebebi sorulduğunda da, “Vay halinize! Kimin huzuruna çıktığımı, kiminle konuştuğumu ah bir bilseniz!” derdi.
Bu ifadelerin sahibi Hz Ali’nin Hz. Hüseyin’den olma, dinin süsü lakabıyla şöhret bulan, ibadet ve takvasıyla tanınan Zeyne’l-Âbidin Hazretleri.
Tabiînin büyüklerinden Said bin Müseyyeb’e bir adam gelmiş, “Falandan daha dindar birisini görmedim” demişti. O da, “Sen Ali bin Hüseyin’i gördün mü?” diye sorduğunda “Hayır” demiş, Said bin Müseyyeb de “Ben de ondan daha dindar birisini görmedim” diye karşılık vermişti.
Büyük âlim İbni Şihab Zührî yanında onun adı anıldığında derdi ki: “O ibadete düşkün olanların hoş bir tezahürüydü.” O kadar ibadet sevdalısı idi ki, esas ismi Ali olduğu halde “ibadet edenlerin süsü” anlamında Zeyne’l-Abidîn denilmişti. Yine Zührî, “Ondan daha faziletli bir Haşimî görmedim” diyecekti.
Bu tezahür o kadar ağırlıklı idi ki, ileri derecede bir saygı kazandırıyordu ona. Daha halife olmadan önce Hişam bin Abdülmelik hacca gelmiş, ne kadar istemişse de Hacerü’l-Esved’e el sürememişti. Fakat birisi geldi, halk hemen ona yol açtı, o da Hacerü’l-Esved’e gidip el sürdü. Şamlılar merakla Hişam’a sordular: “Kimdir bu adam?” Hişam, “Bilmiyorum” dedi. Bu sözleri duyan meşhur şâir Ferazdak, “Ama ben biliyorum” diye söz aldı ve ağzından çok nefis ve çarpıcı mısralar döküldü. Bir kısmı şu meâldeydi: “Bu, Allah’ın bütün kullarının en hayırlısının oğludur. / Bu, çok dindar, çok temiz, meşhur birisidir. / Bu, çölün ayak sesini bildiği kişidir. / Ehl-i Beyt, uzak, yakın herkes onu bilir… Kureyş onu gördüğünde, sözcüsü şöyle derdi: / Şeref güzel hasletlerinde doruğa ulaşır. / Takva sahipleri anıldığında, onların imamları sayılır… / Senin, ‘Kim bu?’ sözün ona zarar vermez. / Senin inkâr ettiğini Arap da, Acem de bilir. / Hayadan gözler yere eğilir / Heybetinden gözler ona bakamaz. / Tebessüm etmedikçe onunla konuşulmaz.”
12 imamdan biri olan, Allah aşıkı Zeynelabidin Hazretleri insanların üç türlü ibadet ettiklerini söylerdi. Bir kısmı Allah korkusuyla ibadet ederdi. Bu kulların ibadetiydi. Bir kısmı Allah’tan birşeyler isteyerek ibadet ederdi. Bu tüccarların ibadetiydi. Bir kısmı daha vardı ki Allah’a şükür maksadıyla ibadet ederdi. Bu da özgür kimselerin ibadetiydi.
“Biz ehl-i Beytiz. Hoşlandığımız şeylerde Allah’a itaat ederiz. Hoşlanmadığımız şeylerde de hamdederiz” diyen Zeynelabidin Hazretleri hayra da düşkündü. Geceleri sırtında çuvalla ekmek taşır, fakir fukaraya dağıtır, “Şüphesiz gizli verilen sadaka, yüce Allah’ın gazabını sakinleştirir” derdi. Yiyeceklerinin kimden geldiğini bilmeyen nice fakir Medine ehli, bir gece yiyecekleri gelmeyince o büyük zattan geldiğini anlamışlardı. Öldüğünde omuzlarında çuval izleri vardı. Medine ehlinden tam yüz ev halkının ihtiyacını karşıladığı ortaya çıkmıştı. Ömrü boyunca malını iki defa sıfırlamıştı.
Cevşenü’l-Kebîr’i bize nakleden bu büyük imam gerçekten ismi gibi yüce ve lakabı gibi de dinin süsü idi.
12.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|