Bugün, bir zamanlar Bizim Radyo’da program yapmış aynı zamanda yazı çalışmaları olan bir kişinin yazısını aktaracağım.
Geleceğe dair, hoş ve esprili bir yaklaşımla kaleme alınmış:
“Bir zaman gelecek, televizyon ekranlarında henüz zengin olmamış insanların halleri sergilenecekmiş. Evinde oturanlar da, bu sergiye ağzı açık bakacaklarmış. Sonra gördüğü kişiler hakkında yaptıkları konuşmalar, günlük sohbet konuları olacakmış. Ekrandakinin konuşulacak kadar parası yok iken daha, onu izleyenler hep onu konuşmaktan yorulacakmış…
“Bir zaman sonra bu mesele haftalarca uzayıp giderken, bunu konuşarak çenesini yormak isteyen anneler, çocuklarını erken yatırıp, eşleriyle de ilgilenmez olmuşlar. Henüz zengin olmamış insanların önündeki şans numaralarına gözünü kenetleyen televizyon insanlarından bir adam bir gece, karısının sorduğu “senin maaşınla en fazla kaç çocuğumuz olsa bakabiliriz?” sorusuna 16 cevabını vermiş. O sırada yan dairedeki hanım da eşine “çayına kaç şeker atayım” sorusuna 21 cevabını almış.
“Zaman ilerlemiş... Henüz zengin olmamış insanların paraları, eve asgarî ücret getirenlerin ağzında sakız olmuş. Kendi anneannesini aylardır ziyarete gitmeyen gençler, ekrandaki ‘herkesin ananesi’yle gidip tanışmak istemişler. Masanın ardındaki henüz zengin olmamış en eski adamın hayat hikâyesine ibretle bakıp kendi mücadelelerini unutmuşlar. Sevinince, herkesin yerinden kalkıp tebrik ettiği, öptüğü ekranların abisini, onlar da öpmek istemiş bu arada yan odadaki öz abisini unutmuşlar.
“Akşam program bitmese, zenginler evine gitmese uyumak, aklına gelmeyecekmiş insanların. Zaten yatsa da o geceki zengin olanın sevinciyle, uyuyamazmış insan. Bu sevinçle uyuyamayan insanın canı sabah erkenden kalkıp, asgarî ücretli işine gitmek ister mi? İstemez tabiî ve geç kalır işe.
“Sonra patronla şöyle bir konuşma geçer aralarında: ‘Gece 1 rahat uyuyamadım. Gelirken yolda 2 adımda bir başım döndü. 3 vesait değiştirerek geldim. 4 lira yol parası verdim. Akşama 5 çayını erken yapalım mı? Zaten 6 elemanın yaptığı işi tek başıma yapıyorum. Haftanın 7’nci gününü tatil yapsak da, çalışmasak? 8 milyarım olsa borçlarımı kapatırdım. Tansiyonum da birden 9’a indi bak. Hava ısısı bugün 10 dereceye kadar düşecekmiş. Oo saat 11 olmuş ben artık işbaşı yapayım…’
“Sözü patron almıştır: ‘Saat 12 oldu öğle paydosu. Bu saatte 13 koli mal hazır olmalıydı. 14 saat mesai yapanlar bile senin gibi davranmıyor. İstersen bir de 15 günlük yarıyıl karne tatili verelim. 16 yıllık işverenim, senin gibisini görmedim. Saat 17'deki çayını iç, gözüme görünme. 18 yaşındaki delikanlılardan örnek al. 19 koli mal çıkarttılar şu saate kadar. 20 dakika sonra muhasebeye git. 21 günlük paranı al. 22 gün seni burada görmek istemiyorum!’… ‘Ama patron!’… ‘Aması filan yok. Sen kendi kutunu açtın!’…
“Başkalarının paralarıyla hayal kuranlar sadece çenelerini yormamış olurlar böylece. Hem onların karşısında iken zamanlarını israf ederler. Hem de ellerindekinden olurlar da, farkına bile varmazlar. Üzüldüklerinde iş işten geçmiş, işini kaybeden kendinden geçmiş olur. Son bir hamleyle: ‘Bari alıştırarak söyleseydin patron, yirmiden geriye saysaydık arkadaşlarla hep beraber’ der.
“Bir zaman gelecek biz de soracağız: Sen de Var mısın? Zenginin parasını seyrederken, çeneni yormaya, kendini unutmaya, yoksa yok musun?”
Ayşegül Akakuş’a teşekkür ediyorum.
12.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|