Başörtüsüyle ilgili tartışmaların toplumu, üniversiteleri, baroları... böldüğünden ve kutuplaşmaya sebep olduğundan söz edenler var.
Peki, her fikir ayrılığını bölünme saymak ne derece doğru? Eğer demokrasiden, düşünce ve ifade özgürlüğünden, hür tartışma ortamından söz edeceksek, her konuda değişik görüşlerin dile getirilmesinden daha normal ne olabilir?
Asıl olan ve arzu edilen, farklı ve hattâ birbiriyle çelişen görüşlerin eşit şartlarda yarışması ve doğru olanda mutabık kalınması değil mi?
Ve normal olmayan, herhangi bir görüşü dayatma ve baskı yoluyla geçerli kılmaya çalışırken, herkesi tek bir fikirde birleşmeye, daha doğrusu o fikre itaat edip boyun eğmeye zorlamak suretiyle toplumu tektipleştirmek değil mi?
Başörtüsü yasağıyla yapılmak istenen şey bu.
Birileri başörtüsünü kendi ideolojilerine göre mahkûm edip hakimiyet alanlarında yasaklıyor ve bu yasağın kapsama alanını her fırsatta genişletmeye çalışıyorlar; bunu yaparken, yasağa karşı çıkan toplum ekseriyetini dikkate almayıp yok sayıyor ve itirazlara kulak tıkayarak kendileri için “sanal bir huzur ortamı” oluşturuyorlar.
Ama sonra bu sahte konfor bozulunca “Toplumun huzuru kaçtı, halk bölündü, kutuplaşma başladı” diye ortalığı ayağa kaldırmak istiyorlar.
Haksız bir yasak üzerine bina edilen sahte ve sanal bir huzur ve birliktelik görüntüsünün çok fazla devam edemeyeceği başından beri belliydi.
Yasağı kaldırma girişiminin üniversitelerle sınırlı tutulmasına ve ayrıca bunun için takip edilen usul ve yönteme ilişkin evvelce geniş şekilde dile getirdiğimiz eleştirileri mahfuz tutmak kaydıyla, son tartışmaların, eninde sonunda yaşanması mukadder olan neticeye kapıyı aralayarak, bir bakıma hayra da vesile olduğunu ifade etmek isteriz.
Bu tartışmalarla, toplumun, akademik camianın, hattâ ucundan kıyısından hukuk çevrelerinin üzerindeki ölü toprağı dağılmaya başladı.
Senelerce YÖK ve rektörler üzerinden verilen “yasakçı üniversite” imajı, farklı görüşleri seslendiren akademisyenlerin çıkışıyla delindi. Bir grup başörtüsü özgürlüğüne destek verdi, bir diğeri konunun başörtüsünü de içine alan daha geniş bir çerçevede ele alınmasını talep etti.
Meseleyi kutuplaşmaya yol açma riski yüksek “türban-laiklik zıtlaşması” ikileminden çıkarıp kapsamlı bir özgürlük platformuna taşımayı öngören bu yaklaşımın bulacağı destek, sağlıklı bir demokratikleşme sürecinin de önünü açar.
(İlk grupta yer alan isimlerin de bu yaklaşıma kayıtsız ve bigâne kalmayacağı kanaatindeyiz.)
Hukuk çevrelerindeki “çatlak” ise barolar kanalıyla gerçekleşti. Barolar Birliği adına yasaktan yana sergilenen tavra bazı baroların toplu halde karşı çıkmaları, bunun ifade ve tezahürü.
Ancak bir çiçekle bahar olmuyor. Ve yargı cenahında asıl belirleyici olan Danıştay ve Yargıtay gibi kurumlar adına verilen mesajlar, ne yazık ki hâlâ yasakçı çizgide. Anayasa Mahkemesinin tavrı, CHP'nin Meclisten geçen paket için Köşk onayından sonra açacağını şimdiden ilân ettiği dâvâda vereceği kararla belli olacak.
Sonuç olarak, yasakçı cephede bazı gedikler açıldıysa dahi, AKP’nin izlediği yöntemle gerilimin tırmanması, bu süreci zora sokacak gibi...
*Tedavi altındaki annem için dua bekliyoruz.
15.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|