“Hikâyemiz, herkes, birisi, herhangi biri, hiçkimse adlı dört kişi hakkında.
“Yapılması gereken önemli bir hizmet vardı ve herkes, birisi’nin bu hizmeti muhakkak yapacağından emindi. Gerçi bu hizmeti herhangi biri de yapabilirdi ama hiçkimse yapmadı. Birisi buna çok kızdı. Çünkü hizmet herkesin işi olmalıydı.
“Herkes, herhangi biri’nin bu hizmeti yapabileceğini düşünüyordu ama hiçkimse, herkes’in yapamayacağının farkında değildi.
“Sonunda herhangi biri’nin yapabileceği bu hizmeti hiçkimse yapmadığı için herkes, birisi’ni suçladı” ve çeşitli mazeretler üretti.
Neticede, elbette birileri daha gerçeklerden habersiz kaldı.
Ne oldu da işler bu kanala akıp gerekli hizmet yapılmadı? İstemek yapmanın yarısıdır derler. Bir şeyi yapmayı gerçekten istediğiniz zaman, bir yol bulursunuz. İstemediğiniz zaman ise bulduğunuz, mazerettir.
Başarılarımızın önüne hep yüzlerce mazeret sayarız. Yeri gelir insanların kalbini kırarız. Buna bile söyleyecek bir mazeretimiz vardır. Mazeret uydurmak kimilerinin hayatının bir parçası oldu artık. Farkında bile olmadan adım başı mazeret uyduruyoruz. Halbuki, kazanan insanlar mazeret bulmayanlardır.
Mazeret yok. Çünkü; Yapacak hizmet çok. Kullanıla kullanıla eskimiş mazeretler üretirsek, hizmet üretemeyiz. Mazereti bırakıp yeni hizmet fikirleri üretmeliyiz. Hizmet etmek için Allah’a (cc), Peygamberimize (asm) ve Üstadımıza verdiğimiz sözü yerine getirmemek için; mazeret yok, mazeretleri bırakıp, yeni fikirler üretelim. Bir hizmetin yapılması esnasında üretilen her mazeret, birer parazittir ve hastalıklı insanlar bu parazitlere çabucak yakalanabilirler. Aynı zamanda insan, bir hizmet için amaçlarına ulaşmaya çalışırken, önüne çok sayıda mantıklı mazeret çıkararak gelenler olabilir. Mazeretle karşınıza gelenden, hizmetin o an yapılmama sorununu giderecek üç teklif isteyin. Tekliflerden en iyisini seçmesini ve uygulamasını isteyin. Bu durum mazeret üretecek kişinin yolunu tıkar. Size gelirken iki kere düşünür. Bu gibi konularda, “Her şeye rağmen” yerine, “Her mazerete rağmen” davranıp ona göre hareket edin.
Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (asm); “Mü’mini yapabileceği şeyde gayretli, yapamadığı şeyde ise ‘yapamadım’ diye hasret çeken kimse olarak görürsün” demiştir. Buradan anlaşılması gereken bence, “Şu mazeretten dolayı yapamadım” demeden, o işi yapmaya çalışma azminde olmayı anlamalıyız.
Hiç kimse mazeret bulmakta tembel insan kadar başarılı olamaz. Çünkü; mazeret bulanlar genellikle o işi yapmaya gönlü olmayan, yani tembel olanlardır. Bildiğiniz gibi, Garcia’ya mektubu götüren asker Wogan, hiçbir mazeret ileri sürmeden ve kimseye bir şey sormadan mektubu yerine ulaştırmıştır. Mazeret konusunda Peyami Safa’nın güzel bir sözünü burada kaydetmeden geçemiyeceğim: “Özür ve mazeret dilenmez, özür ve mazaretin kabulü dilenir.”
Mazeretin bazen kabul edilebilirliği olabilir. Bu durumda da yine kaynağımız Sevgili Peygamberimiz (asm); “Elinizden geldikçe, hadd cezalarını Müslümanlardan def edin. Geçerli bir mazereti varsa, hemen salıverin. Çünkü; âmirin yanlışlıkla affetmesi yanlışlıkla ceza vermesinden hayırlıdır.”
Aşağıda mazeret üretme ve iş yapma yöntemlerimiz üzerine, yazarını bilmediğim bir çalışma bulacaksınız. Toplum olarak her şeyi başkalarından bekleyen, yapılan her şeye bir kulp takan, mazeret üreten, yenilikçilik ve sorumluluk alma konusunda sınıfta kalan kişileri anlatıyor sanki!
“Küçük bir kasabanın dört ayrı mahallesi varmış; birinci mahallede ‘Evet ama’cılar yaşıyormuş. ‘Evet ama’cılar her zaman ne yapılması gerektiğini bildiklerini düşünürlermiş. Yapma zamanı geldiğinde ise ‘Evet, ama’ diye yanıtlarlarmış. Cevapları hep yanlış olurmuş. Suçu başkalarına atmakta da ustaymışlar. İkinci mahallede ‘Yapacağım’lar yaşarmış. Ne yapacaklarını belirler, kendilerini yapacakları şeye adım adım hazırlarlar, ama yapacakları sırada şanslarını kaçırdıklarının farkına varırlarmış. Bu mahallede insanların dizleri dövülmekten yara bere içindeymiş. Hayatlarını ertelememek için verdikleri kararı bile ertelerlermiş. Üçüncü mahallede yaşayanlar ise “Keşke”cilermiş. Bu mahallede yaşayan ‘Keşke’cilerin hayatı algılama güçleri mükemmelmiş. Neyin yapılması gerektiğini daima en isabetli şekilde bilirlermiş ama... Maalesef her şey olup bittikten sonra. ‘Keşke’ cilerin de başları hep kanarmış, kafalarını duvarlara vurmaktan! Dördüncü mahallede ise; ‘İyi ki yaptım’cılar otururmuş. Bu mahalle, kasabanın en yeşil bölgesinde, en güzel evlerin olduğu mahallesi imiş. Temizlik, su, yol ve çöp sorunu bulunmamaktaymış. Huzur derseniz herkes güler yüzlüymüş. ‘Keşke’ciler bu mahallede yürüyüşe çıkar, etrafa hayranlıkla bakarlarmış. ‘Yapacağım’cılar ‘Keşke’cilerle birlikte bu mahallede yürüyüşe çıkmak ister ama bir türlü fırsat bulamazlarmış. ‘Evet amacı’lar ise mahallenin güzelliğini görmek yerine, ağaçların gölgelerinin yeterince geniş olmadığından, güneşin daha erken saatte doğması gerektiğinden şikâyet ederlermiş. ‘İyi ki yaptım’ mahallesindeki insanların kusuru da beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmamasıymış. Bu yüzden yaşadıkları ortam her zaman güzel, düzenli ve huzurluymuş.”
Bu yazıyı okuduktan sonra hep birlikte, “İyi ki yaptım”cılar mahallesine taşınmaya ve hizmetlerimizi bir de bu gözle irdelemeye ne dersiniz. Özetle; “Unutmayın! Her başarısız insanın bir mazereti, her başarılı insanın bir marifeti vardır.”
[email protected]
14.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|