İnsanları yaratıp en güzel bir şekilde ihtiyaçlarını yerine getiren Kâinatın Hâlıkı, elbette insanlar için en faydalı kuralları ortaya koymuştur. Rabbimiz insan hayatı için faydalı olan davranışların yapılmasını, zararlı olanların da yapılmamasını istemiştir. Şüphesiz, O bizi bizden daha iyi bilmektedir.
Bizim kendimiz hakkındaki bilgimiz, Rabbimizin bizim hakkındaki bilgisi yanında denizden bir damla bile değildir. Biz biliyoruz ki kendi başımıza kendimizi idare edemeyiz, ihtiyaçlarımızı da karşılamaktan aciziz. O halde bizi en güzel bir şekilde terbiye eden ve ihtiyaçlarımızı karşılayan Rabbimizi her an hatırlamalı ve emirlerine harfiyen uymak için elimizden geleni yapmalıyız.
Madem bizi en güzel bir şekilde yaratıp bu dünyaya gönderen Rabbimiz Allah’tır. O halde Onun bu dünyada hayatımız için vaaz ettiği kaide ve kurallara uymamız gerekmektedir. Bunun aksini düşünmek ve verilen İlâhî emirlere göre hareket etmemek nankörlüktür, hayata ihanettir, koyu cahilliktir ki, gün gelir mutlaka bu sorumsuzluğun hesabını, bu dünyada olmazsa da mutlaka âhirette vermek zorunda kalırız.
Emre itaatsizlik olarak bilinen suçlarımızın farkına varıp telâfisi yoluna gitmezsek, akıbetimizin korkunçluğundan kendimizi kurtarmamız kolay olmayacaktır. Elbette her iyiliğin bir bedeli olduğu gibi her kötülüğün de bir bedeli vardır.
Bizler Rabbimizin emirlerini yerine getirmekle ve yasakladıklarından kaçınmakla ancak yaratılışımızın gereğini yapabiliriz. Ancak İlâhî hükümlere uymakla gerçek bir insan hâline gelebiliriz. Verilen emirleri yerine getirmemekle, uzaklaşmamız istenen davranışlardan da kaçınmamakla insanlığımızı tehlikeye atıyoruz. Böyle yaptığımız takdirde hem kendimize, hem de içinde yaşadığımız topluma büyük zararlar vermekteyiz.
Çiğnediğimiz her bir yasak, hem kendi dünyamızda hem de toplum içinde büyük maddî ve mânevî yaraların meydana gelmesine sebep olmaktadır. İşte bozgunculuğa sebep olan bu yasak fiillerinden bir tanesi de şüphesiz faiz illetidir.
En büyük günahlardan sayılan faizin toplumlarda yayılmasıyla büyük sosyal problemler meydana gelmektedir. “Sen çalış, ben yiyeyim” mantığının bir uygulaması olan faiz, insanların çalışmadan kazanmasına sebep olmakta, insandaki alın terinin değerini düşürmektedir.
Rabbimizin, Kur’ân-ı Kerîm’inde açıkça “ribâ” diye isimlendirdiği faizi, mü’minlere haram kılmasının elbette bir çok hikmeti bulunmaktadır. Bununla her şeyden önce miskinlik ve tembelliğin önüne geçilmek istenmiştir. Çünkü dinimizde çalışmanın önemi büyüktür. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz (asm) “Veren el alan elden üstündür” buyurmaktadır.
Elbette, öncelikle her hükmüne boyun eğmemiz gereken Kitabullah’ta yasak edildiği için bizlerin faizden kaçınmamız gerekmektedir. Böyle yaptığımız zaman hem Allah’ın emrini yerine getirmekle rızasına nâil olabilme imkânını elde edebiliriz, hem de içtimâî hayatımızla ilgili birçok zararından kurtulmuş oluruz.
Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın açık hükmüyle haram olduğu bilinen faiz hakkında Yüce Peygamberimiz de (asm) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Bilerek faizi yiyen, ona kâtiplik eden, bilerek ona şahitlikte bulunan kimse.... Kıyamet günü Muhammed’in dili ile lânete uğramışlardır.” İşte hüküm bu kadar kesin ve korkunç akıbetlidir.
Zamanımızda her tarafa yayılan ve isteyerek veya istemeyerek herkesin az-çok bulaştığı faiz illetinin şimdiye kadar faydalı olduğu konusunda ciddî bir görüş ortaya konulmadığı bilinmektedir. Son zamanlarda Müslüman olmayan toplumların bile bu faiz illetinin zararlarını zikretmeye başlamaları ise akıllarının başlarına geldiği anlamına gelmektedir herhalde...
İnsanlık eninde sonunda İslâmî hükümlerin güzelliklerini fark etmeye başlayacaktır mutlaka. Huzuru arayan insanoğlu, İlâhî emirlere uymak zorundadır. Aksi takdirde her şeyden önce kendine zarar verecek, sonra da içinde yaşadığı topluma ve bütün varlıklara asiliğiyle zarar vermiş olacaktır.
26.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|