Mekân, mânâsıyla anlamlıdır
Mekânın anlamı, içinde taşıdığı ruhtadır. Ruhu yoksa, diğer unsurlar pek de anlamlı değildir. Tıpkı insan cesedinin ancak ruhla anlamlı olması gibi. İşte mekânın da orayı anlamlı kılacak mânâya ihtiyacı vardır.
İçel’in kıyı şeridinde bulunan ilçelerinde, oldukça sağlam bir şekilde din ile yoğrulmuş gelenek hakimiyeti bulunmaktadır. Bu gelenek, bazı yörelerimizdeki, bazı töre unsurları gibi, dinden kopuk değildir, hatta din ile yoğrulmuştur. Buralarda özünde dinimiz İslâmın ruhu yatan; ama özü bozmayan bir takım örfün de var olduğu bir yapı kendini göstermektedir.
Onun için pek çok kıyı şeridindeki il ve ilçeleri yaz aylarında açık saçıklık kasıp kavururken, bu gibi ilçelerimizde, özellikle yerli insanlar, serin yaylalarının yolunu tutmaktadırlar. Yazın mekânlar ‘yazlıkçılar’a kalır.
Risâle-i Nur’lar ülke insanlarının imdadına koşuyor
İçel’in Anamur ve Bozyazı ilçeleri, omuz omuza, bir kader arkadaşlığı içerisindedirler. Özellikle il merkezine olan uzaklık sebebiyle, daha bir dayanışma mevcut. Bu dayanışmayla, adeta birbirlerinin maddî ve manevî imdadına koşuyorlar.
Benim dünyamda Anamur’un özel bir yeri var. Bu ilçede ortaokulu okumuştum. Bu, aynı zamanda ilk Risâleleri tanıdığım yıllar anlamına geliyor. Küçük Nur medresesindeki öğrencilik yıllarım, hafızamda bu gün gibi dipdiri duruyor. Bir ortaokul öğrencisi olarak ağabeyleri, hafızama; evinden yemekler indiren, evine kahvaltıya çağıran, dershanenin ihtiyaçlarına koşan ağabeyler olarak kaydetmişim. Ağabey deyince, o görüntü canlanır bende.
Her yetişen insanın üzerinde
pek çok fedakârlıklar var
Nitekim saygıdeğer ağabeyim İslâm Yaşar da, bu ilçede ortaokul ve liseyi bitirip, Nurlarla burada tanışmıştı. Demek ki köylerin, ilçelerin insanların yetişmesinde ne yeri doldurulmaz bir yeri var. Bir insan yetişirken, pek çok fedakârlıklarla yetişiyor.
İslâm Yaşar’a, ‘Anamur, Bozyazı, Kızılca Köyünü nasıl bilirsiniz?’ diye sorulsa, neler anlatacaktır kim bilir. Nice kahramanların isimleri vardır bu yetişme sürecinde.
Bütün köylerimizi, ilçelerimizi, illerimizi şenlendiren kahraman ağabeyleri yürekten alkışlayalım ve onların rızalarını, gönül hoşluklarını almaya çalışalım. Hiçbir yürüyüş kahraman öncüler olmadan gerçekleşmiyor.
Şu an, bir yerlerde, birilerinin yetişmesi için, bir şeylerin tasasını çekenlere imreniyorum. Çünkü gerçekten büyük ve kalıcı bir hizmet yapıyorlar. Kahramanı olmadan hizmet olmaz. Layık olabilenlere ne mutlu!
Diyeceğim o ki, Risâle-i Nur eserleri, ne köy dinliyor ne de kasaba; ne ilçe ne il, hatta ülke sınırlarını da tanımaz oldu. Risâle-i Nur’lar dünyanın nuru olmaya devam ediyor.
Bozyazı ve Anamur’a tebrikler!
Bu kış, Bozyazı ilçemiz yeni bir sohbet mekânına kavuşmuş. Bu mekâna, Risâle-i Nur okulunun Bozyazı şubesi denilebilir. Bozyazı, Yeni Asya okuyucularını tebrik edelim. Yaşlı-genç 30-35 kişiyle yapılan sohbetler hakikaten heyecan verici. Her ay bir dâvetli eşliğinde dersler yapılacak olması, sevindirici. Akdeniz’den geçerken bu şirin mekâna mutlaka uğrayın.
Bu nurlu evler, ilim talebeleri yetiştiriyor. Vatan evlâtlarını, dinsizlik cereyanlarından, ahlaksızlık girdaplarından, ihanet odaklarından kurtarıp; imanlı, ahlaklı, dürüst ve vatansever insanlar olarak yetiştiriyor. Asrın başına açılmış bulunan terör ve anarşi belasından ancak imanlı insanlar yetiştirerek kurtulabiliriz.
Hayat, faaliyet ve harekettir
İlçelerimizden faaliyet seslerinin gelmeye başlaması hayra alamet. Anamur ve Bozyazı’yı önce yazarımız Süleyman Kösmene ziyaret etmiş, Anamur’da konferans, Bozyazı’da ders yapmış. Hakikaten böyle faaliyetler, hem faaliyet yapanlara, hem faaliyete katılanlara ve hem de faaliyet için dışarıdan dâvet edilenlere büyük bir heyecan veriyor.
Geçtiğimiz hafta, Bozyazı’nın ders dâveti üzerine, bu heyecanı biz de yaşadık. Çalıştığınız dersi birlikte paylaştık. Gittiği her yerden yeni dersler alıyor insan. Her iki ilçemizde paylaştığımız ders, imanın insan hayatına dokunuşunu içeriyordu.
Varlık, imanla bakınca anlamı okunuyor
Dersimiz, İşârâtü’l-İ’câz isimli eserden, “Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalalettedir.”cümlesiyle başlıyordu. İmansız insan, her şeyi sahipsiz, düşman, kendisine yabancı görüyor. Sahipsizlik anlayışı, her şeydeki anlamı okuyamamayı sonuç veriyor. Varlık üzerindeki okunmayan anlam, hayatın anlamsızlığını sonuç veriyor. Böyle bir halet-i ruhiye, kapkaranlık bir dünyayı hatıra getiriyor.
Geçmişi kapkaranlık, yok olup giden insanlar topluluğu olarak görmek; geleceği belirsizlik içinde, ürkütücü, korkunç zaman dilimleri olarak görmek, ne acı bir hayat hali!
İman ise, kapkaranlık bir odadaki lambanın düğmesine dokunmak gibi, yaşanan hayata bir anlam katıyor. Anlamsız hiçbir şeyin olmadığını gösteriyor. Böyle bir insan, kâinattaki her şeye ünsiyet peyda ediyor. Her şeydeki hikmetlere baktığında, ibret ve hayretle tefekkür ediyor. Anlaşılan varlığın hikmeti, imanla okunuyor.
İmanlı bir insan, hangi bir varlığa, o varlıklardan, o cirimlerden; “Ey arkadaş! Bizden tevahhuş etme, hareketlerimizden korkma. Hepimiz, bir Hâlık’ın memurlarıyız.” diye me’nus ve emniyet verici sesleri kalben işitmeye başlar.
Böylece, imanlı insan ruhunda yüksek lezzetleri ve saadetleri hisseder, ona manevî cennetlerin kapıları açılır.
23.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|