İnsanın yaradılış gayesine uymayan her adım, neticesi itibarıyla insanlığı felâkete sürüklüyor. Bunun çok örnekleri var, lâkin insanoğlu bunları ancak ‘tecrübe’ ederek anlayabiliyor.
Meselâ, ‘ikinci Avrupa’ anlayışı ile hareket edenler; uzun yıllardan beri kadınları iş hayatına teşvik etti. Onlara göre kadınlar da ‘kendi ayakları üzerinde durabilecek’ şekilde ekonomik ‘özgürlüğe’ kavuşmalıydı. Ancak, kadınları iş hayatına teşvik edenler, karşılaşacakları tehlikenin farkında değillerdi.
Aradan yıllar geçti ve kadınlar iş hayatında yer buldukça başka problemler başgöstermeye başladı. En başta çocuklar, anne hasretiyle büyümeye başladı. Oluşturulan ‘çocuk bakım evleri’, arzu edilen sevgi ve muhabbeti sunmaya yetmedi.
“Hayır, öyle olmadı. Çocuklar ve anneler, kadınların iş hayatına atılmasından dolayı çok mutlu oldular” demek mümkün mü? Değil, çünkü en başta bu akıma kuvvet veren ve kadınları iş hayatına girmeye teşvik eden ‘medenî ülkeler’ hatalarını anladı. Şimdi, anneleri, çocuklarını bakmaları gerektiğine ikna etmeye ve inandırmaya çalışıyor.
“İş kadını”nı tehdit eden başka bir problem de “cinsel taciz” hadiseleri... Bu konudaki araştırmalar, çalışan kadınların huzurlu olmadıklarını gösteriyor. En ‘medenî’ ülkede bile taciz hadiseleri yaşanıyor, çünkü işin temelinde ‘insan’ unsuru var.
Bazı ülkeler, taciz olaylarını önleyebilmek için kadınlar için ayrı otobüs ya da tren seferleri düzenliyor. Tabiî ki dış dünyanın sığındığı bu tedbirleri, Türkiye gündemine taşımak, böyle bir şeyi teklif etmek ‘irtica’nın patlaması için yeterli oluyor. Yakın zaman önce taciz olayları sebebiyle Meksika’da alınan bir tedbir ile ilgili haber medyamızda yer almıştı: “Meksika’nın başkenti Mexico City’de kadınlara özel hizmete konulan ‘pembe otobüsler’ büyük ilgi görüyor. Kadınlar, otobüsler sayesinde sarkıntılık ve tacizden kurtulduklarını söylediler.” (Hürriyet, 12 Şubat 2008)
Maalesef ‘cinsel taciz’in; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çalışanların sık sık karşılaştıkları bir durum olduğu ifade ediliyor. Ancak bu konuların Türkiye’de ‘kısık sesle’ konuşulması, cinsel tacizin yeterince dile getirilmesine engel oluyor. “Yenibiriş Dünyası” adlı dergi “ofiste cinsel taciz” konusunu Ocak-Şubat (2008) sayısına taşıyarak konuyu tartışmaya açmış.
Dergiye göre; Amerikan hukukçuları ve Eşit İstihdam Olanakları Komisyonu açık ve net bir biçimde ‘cinsel taciz’ diye bir gerçeğin varlığını kabul ediyor. Bütün bu veriler, konunun çok yönlü bir biçimde gündeme taşınarak tartışılmasının gerekliliğini ortaya koyuyor.
Tabiî ki ‘cinsel taciz’in varlığının kabul ya da inkâr edilmesi, tek başına meseleyi halletmiyor. Bu belâya karşı insanlık ne ile karşı koyacak? Pek çok yolu var, ama öncelikle ‘fıtrat’ı inkâr eden uygulamalar sona ermeli, kadınlar çocuk eğitmeyi ‘iş’ olarak görmeli ve ‘evine dön’ çağrısından gocunmamalı. Aksi halde ‘kısık sek’le ya da ‘yüksek ses’le itiraflarda bulunmak ne yazık ki çare olmuyor.
Hepimiz ‘fıtrat’ın çağrısına kulak verelim ve ‘ateş’ ile ‘barut’u yan yana koyma yanlışından vazgeçelim...
23.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|