Mehmet Âkif, tarihte ender görülen kahramanlıklardan birini sergileyen Çanakkale serdengeçtilerini anlatırken, “Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi” diyordu. Şüphesiz bununla o, Çanakkale kahramanlarının Sahabeyi geçtiğini söylemek istemiyordu. Sahabeyle kimsenin karşılaştırılmasının mümkün olmadığını o da biliyordu. Bu mısrasıyla o, Çanakkale şehitlerinin büyüklüğünü anlatmak istiyordu.
Kâinatın Efendisi de (asm), “Ümmetimin hâli yağmura benzer. Başlangıcının mı, yoksa sonunun mu hayırlı olduğu belli değildir”1 buyururken de Sahabenin yanında sonda gelenlerin de büyüklüğünü ifade etmek istiyor.
Sahabeye nasıl yetişilebilir? Sonda gelenlerin de bir kısım meziyet ve faziletleri vardır. Ahirzamanın kahramanlarıdır onlar. Salâbet, sadakat, samimiyet ve fedâkârlıkları o kadar takdire şâyandır ki Resûl-i Ekrem (asm) onları bahsi geçen hadis-i şerifleriyle övmektedir.
Sahabeden sonra ilk sırayı alacak bu nurlu neslin bu dereceyi almalarının sebebi zor şartlarda İslâmı yaşama ve yaşatma gayretleridir. Allah Resûlü (asm) bu zor şartları anlatırken, “Sizler öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, içinizden biri kendisine emredilenin onda birini terk etse helâk olur. Fakat sonra öyle bir zaman gelecektir ki, Müslümanlardan, kendisine emredilen şeylerin onda birini yapan kimse kurtulmuş olacaktır.”2
Demek “Amellerin en hayırlısı en zor olanıdır”3 sırrıyla, şartlar zorlaştıkça mükâfat da artmakta, o anda yapılan az bir amel çok hükmüne geçmektedir.
Gerçekten o günler çok çetin günlerdir. Dinine bağlı insanlar horlanır; çile ve sıkıntılara maruz kalırlar. Allah Resûlü (asm) o zor şartları anlatırken, o devirde insanların dinini yaşamakta gösterdiği sabrın, avucunun içinde ateş parçası tutmak gibi olacağını belirtir.4 O kadar ki, “İslâmı yaşamak gittikçe zorlaşacak, dünya Müslümanlara sırt çevirecek, insanlarda cimrilik ve hırs artacaktır.”5
Sahabe, bilhassa İslâmın ilk yıllarında dayanılmaz çilelere katlanmış, çeşit çeşit musibetlere göğüs germiş, ama dinlerinden aslâ taviz vermemişlerdi.
Ahirzamanın kahramanları da yokluk, kıtlık, çile ve sıkıntı içerisinde de olsalar, tam tersi herşey onları dünyaya çağırsa da onlar sırtlarını dünyaya çevirecek, sadece ve sadece Allah rızasını gözeteceklerdir. Deccalizm ve Süfyanizmin muhasarasına rağmen onların cazip hevesât ve dünyalarına birer tekme atacak, dünyada kendilerini, “bir garip yolcu” edasıyla görecek ve ona göre hareket edeceklerdir.
“Gariplere müjdeler olsun” tesellisi de herhalde böyle kimseler için olsa gerek. Onların özellikleri de hadisin devamında ne güzel anlatılmış: “Onlar benden sonra insanların bozup tahrip ettiği Sünnetimi ihya ederler.”6
Demek şartlar ağırlaştıkça mükâfat da artıyor.
Dipnotlar:
1. Tirmizî, Edep: 81.
2. Tirmizî, Fiten : 79.
3. Keşfü’l-Hafa, 1:155 (Hadis no: 459).
4. Tirmizî, Fiten: 73.
5. Müslim, İmare: 176; İbin Mâce, Fiten: 24.
6. Tirmizî, İman: 13; Müslim, İman: 232; İbni Mace, Menasik: 104.
23.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|