Yeryüzünde mü’min kadar huzurlu, mutlu bir insan düşünülemez. İmanının gücü ölçüsünde, onun verdiği nur ve şuurla bu lezzeti tadar.
Madem Allah, dünya nimetlerini mü’min kulları için hazırlamıştır. Öyleyse onlardan faydalanmaya hiçbir engel yoktur. Şükretmek kaydıyla bütün bu nimetlerden istifade edecektir.
Bu nimetleri gerektiği gibi elde edemediğinde de mü’min yine huzursuz olmaz. Çalışır, çabalar, gayret gösterir, “Ne yapalım kısmetimiz bu kadarmış” der, sabreder, şükreder.
Ona gerçek mutluluğu yaşatan şey, içindeki duygudur, bakış açısıdır. İmanın her şeyi sevimli, güzel, canayakın gösteren şeffaf gözlüğüyle baktığı için kendini atmaz huzursuzluğa.
Kısacası mü’minin dünyası da Cennettir. Çünkü gönlü huzurla doludur, dünyada da bir nevî Cennet hayatı yaşar.
Peki, ya “Dünya mü’minin zindanıdır. Kâfirin Cennetidir” hadîs-i şerifini nasıl anlayacağız?
Tabiî ki bunu Cennetle karşılaştırdığımızda daha iyi anlarız. Mü’min, dünyada ne kadar mutlu olsa, bir nev’î Cennet hayatı yaşasa da, ahirette o kadar çok nimetlere kavuşur ki, dünyası ahireti yanında Cehennem gibi kalır. Çünkü Cennette kavuşacağı nimetleri hayal etmek bile mümkün değildir.
Kâfir de ahirette öyle sıkıntı ve azap çeker ki, dünyası ahireti yanında Cennet gibi kalır.
Buna Abdülkadir Geylânî’nin başından geçen şu hadise de canlı bir misâl.
Birgün gayet güzel, şaşaalı elbiseler içinde cins bir ata binip giderken yolda çalı çırpı taşıyan, kan ter içinde kalmış bir Yahudi’ye rastlar. “Bir dakika ey Gavs!” der Yahudi. “Müsaadenizle size bir sorum olacak.” “Buyur,” der Gavs Hazretleri. “Sizin Peygamberiniz, ‘Bu dünya, mü’mine zindan, kâfire Cennettir’ demiş. Doğru mu bu?”
“Elbette doğru” der Gavs-ı Azam.
“Nasıl olur ey Gavs?” der adam. “Bir benim şu hâlime bak. Bir de kendi şatafatlı hâlinize bakın. Yani şimdi siz saltanat gibi şu hayatınızla zindanda, ben de şu perişan hâlimle Cennette miyim?”
Nasıl anlatacaktı o büyük insan, Yahudiye? Atından inip cübbesinin sağ kolunu adama gösterdi. “Bir bak bakalım” dedi. “Ne göreceksin?”
Yahûdî, kolun ağzından baktığında bütün haşmet ve güzelliğiyle Cenneti görmüştü. Gavs-ı Âzam da orada değil mi? Gavs-ı Âzam, “Şimdi söyle bakalım, ben bu dünyada bütün şaşaama rağmen zindanda değil miyim?”
“Zindandasın” dedi Yahudi. Sonra da sol kolunu uzattı: “Bak bakalım burada ne göreceksin?”
“Cehennemi görüyorum” dedi adam ve titremeye başladı. Çünkü kendisi de içinde yanmaktaydı.
Gavs-ı âzam sordu:
“Sen dünyada neredesin?”
“Cennetteyim” dedi ve ekledi: “Vallahi Hz. Muhammed (asm) çok doğru söylemiş. Bunları görüp de iman etmemek mümkün değil. Ben de senin dinine giriyorum. ‘Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlüh.”
19.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|