Şu vicdan ne acayip bir şey…
Bir kere sızladı mı, gerçek isteğinden başka hiçbir şey deva olmuyor.
Koskoca Anayasa Mahkemesi kararını, hem de sayfalar dolusu gerekçesiyle sarıyorsunuz, iyileşmiyor.
Çareyi dışarıda arıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden merhem alıyorsunuz: Olmuyor.
“Siyasî simge” sakinleştiricisini atıyorsunuz, biraz iyi gelecek gibi oluyor, ama sonra yine sızlamaya başlıyor.
Bir sabah uyanıp, “Mahalle baskısı” diye bir ilâç alıyorsunuz. Evet, sanki biraz iyi gibi oluyor, fakat uzun sürmüyor.
Kenan Evrenvari, “Çatışma çıkar” iddiasını enjekte ediyorsunuz, kâr etmiyor.
Arada, “50 yıl önce böyle bir şey var mıydı?”, “Biz annelerimizin örtülerine karşı değiliz”, “Benim anneannem hacıydı, dedem müftüydü, büyük dedem vaizdi, büyük büyük amcam hocaydı” kapsüllerini bir yudum laiklikle yutuyorsunuz, fayda etmiyor.
Bazen kezzapçı çıkarıyorsunuz, bazen başı açıkları almayan taksici. Bana mısın demiyor.
Gitmediğiniz hukukçu, kapısını çalmadığınız siyasetçi, aramadığınız entelektüel, sormadığınız san’atçı kalmıyor.
Hepsi bir iğne, bir hap, bir krem verip gönderiyor.
Hiçbir ilâç işe yaramıyor.
Vicdan sızlamaya devam ediyor.
Siz vicdanınızdan çok vicdan sızılarınızı düşünüyorsunuz.
Vicdanınızdan çok, gücünüzü kaybetmekten korkuyorsunuz.
Hiçbir ilaç gerektirmeyen, hiçbir yan etkisi olmayan, tamamen güvenli ve garantili o çözümü sürekli erteliyorsunuz.
Vicdanınız özgürlük diyor, sesini bastırıyorsunuz.
O sızlıyor, siz ağrı kesicilere sarılıyorsunuz.
Artık vicdanınızı dinleyin ve onu özgürlükle iyileştirin.
Vicdanı ölmüşleri dinlemeyin.
Vicdan muhasebesi diye bir derdi olmayanları hesaba almayın.
Vicdan mı, o da ne diye yüzünüze garip garip bakanları yok sayın.
Siz vicdan sahibisiniz, onu dinleyin.
18.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|