Ekonomik ve siyasî istikrar Türkiye’de yaşayan herkese lâzım; ama sanayici ve işadamlarına biraz daha fazla lazım olduğu da doğru. Bu bakımdan, sanayici ve işadamlarının her fırsatta, ‘Aman istikrar bozulmasın, yoksa işler de bozulur’ demesini makul karşılamak lâzım.
Ancak, istikrarı bozan sebebin iyi teşhis edilmesi gerekir. Aksi halde, asıl istikrarı bozan sebeple değil, ‘sanal sebep’lerle mücadele edilmiş olur.
Bu cümleden olarak, Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın gazetelere akseten bir beyanı dikkatimizi çekti. TÜSİAD Başkanı, “başörtüsü sorununun bugün siyasî istikrarsızlık nedeni haline geldiğini” savunmuş. (Star, 17 Şubat 2008)
Tabiî ki bu tesbit çeşitli şekillerde yorumlanabilir. Yani, iddia edildiği gibi başörtüsü istikrarsızlık sebebi ise, o halde ‘yasak devam etsin’ mi? Bir defa, her hangi bir ‘hak talebi’nin başlı başına istikrarsızlık sebebi olarak görülmesi kökten yanlıştır. Bununla beraber, ‘birileri’nin bu konuyu ‘istikrarsızlık sebebi’ olarak göstermek istediği doğrudur. Ama ‘bu konu istikrarsızlık sebebi oluyor, o halde yasak devam etsin, sona ermesi hiç gündeme gelmesin’ şeklindeki bir tavrın; hürriyetçi ve demokrat olduğunu iddia edenlere yakıştığı söylenemez. Aksine bu beyanlar, ‘kurulan tuzağa düşme’ anlamına gelir.
Türkiye’yi asıl istikrarsızlaştıran, kaosa ve kargaşaya sürükleyen sebepleri hepimiz biliyoruz. Kaba tabiriyle, ihtilâl ve ihtilâl severlik Türkiye’yi hem istikrarsızlığa, hem de kaosa ve kargaşaya sürükler. Bu konuda şüpheye gerek yok, çünkü yakın ve uzak tarihimiz bunun en büyük delilidir. Dünkü gazetelerde ilginç bir haber daha vardı: 39 yıl sonra açıklanan CIA belgelerine göre bir grup general Mayıs 1969’da darbe yapacaklarını dönemin başbakanı ve cumhurbaşkanına haber vermişler! (Star, 17 Şubat 2008)
Bu da gösteriyor ki, Türkiye’yi kaosa ve kargaşaya sürükleyen, istikrarı kökten mahveden tehlike, başörtüsü ya da benzeri şeyler değil; aksine ihtilâl ve ihtilâlcilerin sebep olduğu hadiselerdir. Bu gerçekler ortada iken, ‘Kanunsuz başörtüsü yasağı sona ersin’ demek ya da bununla ilgili çalışmalar yapmak niçin istikrarı bozsun? “En zengin”leri temsil eden bir işadamı derneğinin başında bulunan ‘başkan’ın, en başta bunu bilmesi gerekmez mi?
Benzer şekilde, Türkiye’nin ‘ileri’ gitmesini istediklerini ifade eden ‘bir kısım medya’nın yazar ve yöneticileri de aynı hataya düşüyor. Meselâ, son günlerin en çok tartışılan konuları arasında yer alan çeteleşme, ihtilâl hazırlığı yapma ya da ülkeyi bunalıma sürükleme konusundaki iddiaları duymazdan geliyorlar. Sanki Türkiye’de bu iddialarla kişiler tutuklanmamış, mahkeme huzuruna çıkarılmamış... Bu iddialar doğru ya da yanlış olabilir. Ama hiç görmemek, bir değerlendirmede bulunmamak çok garip.
Onların işi, milletin değerleriyle alay etmek, onları küçük düşürmeye çalışmak. Peki, göz göre göre Türkiye’nin yakalandığı ‘derde’ yanlış teşhis koymak ‘büyük gazete’ ve ‘büyük dernek’lere yakışıyor mu?
18.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|