Başörtüsü yasağını kaldırmadaki karmaşa gittikçe ric’ata dönüşüyor. Din eğitimi, inanç özgürlüğü ve mânevî değerlere dair diğer meselelerde olduğu gibi, bu hususta da AKP siyasî iktidarı, erteleme ve ötelemeyle yeniden “dönüş” sinyalleri veriyor.
Partisinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda konuşan Başbakan Erdoğan’ın, “CHP, anayasa değişikliği için Anayasa Mahkemesi’ne gidecek; onun için ek17. maddesiyle ilgili düzenlemede Anayasa Mahkemesi kararı beklenecek” ifâdesi, bunun işâreti.
Anlaşılan o ki hükûmet hâlâ “CHP’nin mutâbakatı” peşinde. Baykal’ın AKP’nin bu kararını, “olumlu” bir gelişme görüp, “demek ki Başbakan’ın da kafasında yapılan düzenlemelerin Anayasaya aykırı olduğu tereddüdü oluşmuş” deyip “memnuniyetini” açıklaması, bunun göstergesi. Ve yine anlaşılıyor ki siyasî iktidarın bu konuda hiçbir hazırlığı ve stratejisi olmadan Başbakan yine indî bir çıkış yapmış. Anayasa değişikliğiyle ilgili bilgi verirken, “İspanya’da bana ısrarla sordular, bunun üzerine o açıklamayı yaptım, MHP de destek verince bu noktaya gelindi” demesi, “hazırlıksız çıkış”ın ilk ağızdan itirafı…
Tıkanıklık buradan türüyor. Zira hiçbir “yenilik” getirmeyen Anayasanın 10. ve 42. maddelerindeki değişikliğin yasağı kaldırmaya “yetmediği” ortada. Şimdiye kadar yasağı keyfî ve tepeden dayatan rektörler ve yasakçılar, Cumhurbaşkanı onaylayıp Anayasa Mahkemesi “iptal” etmezse bile, değişikliklerin bu haliyle yasağı kaldırmayacaklarını peşinen söylüyorlar. Görünen o ki “kanun önünde eşitliği” ve “hiç kimsenin eğitim hakkından yoksun bırakılmayacağını” bir iki cümleyle te’yid eden bu iki maddedeki değişiklik bir işe yaramayacak.
Gerçi yeni anayasal düzenlemede, “hiç kimsenin kanunlarda yazılı olmayan” bir yasağı ihdas edemeyeceği “emredici hüküm” olarak tespit ediyor. Ancak bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında kadınların kılık ve kıyafetini düzenleyen hiçbir kanun maddesi olmadığı halde, kanunsuz yasağı anayasaya aykırı olarak “Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesi”ne dayandırarak tatbik edenlerin aynı bahanelerle yasağı devam ettirecekleri ortada.
Dahası, kanunsuz yasağın “yasallaştığı” propagandası yapılacak. Önceki örneklerinde olduğu gibi, kamunun yanısıra üniversitelerde YÖK’ün yönetmelik ve tâlimatlarıyla dayatılan yasağa bu kez “yasal” hava verilecek. Devletin yetkili anayasal kurumu olan Diyanet’in başörtüsünün “dinî bir vecîbe” olduğu fetvalarına rağmen, Mahkemenin “şekil” yönünden “laiklik ilkesinin ihlâli” yakıştırmasıyla “iptal” etmesiyle, yasak daha da katmerleştirilecek.
Yüksek Öğretim Kanunu Ek 17’ye gelince… “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla üniversitelerde kılık ve kıyafet serbesttir” ibâreli mevcut kanunu bile “iptal” edemediği halde Mahkeme’nin “gerekçesi”nin çarpıtarak, inanç ve eğitim hakkını engellemede istimal edenlerin, “şekil” getiren yeni haliyle “istismar” edemeyeceklerini kim garanti edebilir?
Kaldı ki koca koca yasakçı hukukçu ve rektörlerin televizyonlara çıkıp, “Anayasal değişiklikler bir şey getirmedi; Ek 17’de başörtüsünün yasak olmadığı yazılsın, o zaman Meclis’in kararını uygulayalım” istihzalarının ardından “Tabi Anayasa Mahkemesi iptal etmezse…” şerhleri, tuzağın ipuçlarını veriyor.
MHP’nin, Ek-17’nin “çene altı” formülünde “mutâbakata varılan şekilde çıkması” ısrarına karşı, AKP’de Mahkemenin bu yasayı iptal etmesi endişesinin baş göstermesi, “demokratik irâde ve direnç” yerine yasadışı yasağı yasayla kaldırma yanlışlığında varılan vartayı ortaya çıkarıyor…
Neticede, Erdoğan’ın ikrarıyla uluorta “ısrarlı sorular üzerine” iş bu çıkmaza sürüklendikten sonra rafa kaldırıyor. Belli ki Baykal ve yasakçıların sevindiren Başbakan’ın “Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekleme” ertelemesi, bu süreçte yasakçılarca alabildiğince kullanılacak. Bu bile, daha baştan işin nereye varacağı, yapılan anayasal ve yasal değişikliklerin ne işe yarayacağı hesaplanmadan, neye mal olduğunu gösteriyor.
Bu arada hükûmetin, içinde imam hatip mezunlarının da bulunduğu bir milyonu aşkın meslek okulu öğrencisinin uğradığı katsayı haksızlığını havale ettiği yeni YÖK yönetimi, “daha kapsamlı bir çözüm” oyalamasıyla bir defa daha askıya aldı.
Ve AKP siyasî iktidarı da, başörtüsü yasağını kaldırma kararını, yasağın mucidi Mahkeme’ye ihâle ediyor; yasakçılara bırakıyor. Peki bütün uyarılara rağmen, göz göre göre yasağın aynen sürdürüleceği, en vâhimi daha da azdırılacağı bu çıkmaza neden girildi? Bu durumda haftalardır gündemi işgal eden bunca gürültü ve patırtı niçin? Sırf “seçmene selâm” için mi?
Yazık, çok yazık…
18.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|