İsterseniz Peygamber Efendimizin (asm) konumuz ile ilgili hadis-i şerifini tekrar hatırlayalım: “Dinin felâket kaynakları üçtür: (1) Günah işleyen âlim, (2) Zalim idareci, (3) İbadete gayretli cahil.” Önceki iki yazımda ilk iki gruptan bahsettiğimi hatırlarsınız. Müsaadenizle bugün de, ibadete gayretli cahilin neden dinin felâket kaynağı olduğu konusu üzerinde durmaya çalışalım.
Burada “İlim öğrenmek erkek ve kadın bütün Müslümanlara farzdır” mânâsındaki hadisi hatırlayarak konuyu anlamaya çalışalım. Şüphesiz hadiste geçen ilimden maksat, iman ve İslâm hakikatleriyle ilgili ilimdir. Çünkü Allah’ın emirlerini tam olarak yerine getirmemiz ve yasaklarından tam olarak kaçınmamız için dinimiz konusunda tam bir bilgiye sahip olmamız gerekmektedir. Aksi takdirde cehlimizle hem İslâm’ı anlamayacak, hem de yanlış anlaşılmasına sebep olmuş olacağız.
Hemen ifade edelim ki, hadiste kastedilen ilim dünyayı ilgilendiren ilimler değildir. Gerçi dinimiz Allah’ın san'at eserlerini tanımamıza yardımcı olacak her türlü ilim tahsiline teşvik etmektedir. Ancak herkesin, meselâ Fizik ve Kimya gibi ilimleri tahsil etme imkânına sahip olamayacağını unutmayalım. Bu ilimlerin tahsili mübah olmakla beraber farz değildir.
Buna göre hiçbir Müslüman beşerî ilimleri tahsil etmek için İslâmî şeâirden taviz verme iznine sahip olamaz. Bunu da böylece hatırlamış olalım. Çünkü dünyanın makam ve mevkilerini elde etmek için tahsil hayatına atılan bir çok kişi vicdanını bastırmak için Peygamberimizin (asm) ilmin farziyeti ile ilgili hadisini sıkça kullanmaktadır. Oysa yukarıda da ifade ettiğimiz gibi farz olan ilimler iman ve İslâm ile ilgili ilimlerdir.
Hadiste geçen, ibadete gayretli cahil insanların felâket oluşturabileceği hadisesi ise, dinin yanlış anlaşılmasına sebep olunması ile ilgili olmalıdır. Dinî konular hakkında yeterli bilgi elde etmeden ibadetleri büyük bir gayretle yerine getirmeye çalışan bir kısım insanların dinî hükümlere perde olması ve bundan dolayı da dinin yanlış anlaşılması, insanlık için çok mahzurlu durumların meydana gelmesine sebep olabilmektedir.
Ne yazık ki, “Dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan” şeklinde de ifade edilebilen bir kısım insanlar, dinin yanlış bilinmesine sebep olmakta ve İslâm’a muhtaç gönüllerin İslâm’dan uzaklaşmalarına sebep olabilmektedirler. Bu sebeple Yüce Rehberimiz (asm) “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz”, “İlim mü’minin yitik malıdır, nerede bulursa alsın” ve “İlim Çin’de de olsa alınız” gibi bir çok hadisle, ilmin insanın, bilhassa da ehl-i imanın hayatındaki ehemmiyetini ifade buyurmuş ve ümmeti ilim tahsil etmeye ısrarla teşvik etmiştir.
Asrımızın büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî de, Risâle-i Nur adlı külliyâtında, biz Müslümanların cehalet, zaruret ve ihtilâf denilen üç büyük düşmanımızın bulunduğunu ve bu üç büyük düşmana karşı marifet, san'at ve ittifak silâhlarını kullanmamız gerektiğini ifade etmektedir.
Bütün bu gerçekler dinimiz hakkındaki bilgilere şiddetle muhtaç olduğumuzu göstermektedir. Dinimiz, inananların itikat ve ibadet ihtiyaçlarıyla birlikte, sosyal hayat ile ilgili ihtiyaçlarını da gidermektedir. Peygamber Efendimizin (asm) aynı zamanda iyi bir psikolog ve iyi bir sosyolog olduğunu ve insanlarla münasebette bizim için çok önemli bir örnek teşkil ettiğini unutmamamız gerekmektedir.
Siyer-i Nebîyi gözden geçirdiğimiz zaman Peygamberimizin (asm) sosyal hayatla ilgili en iyi bir hayat örneğini yaşadığını göreceğiz. Biz inananlara düşen de, gerek Kur’ân-ı Azimüşşanın hakikatlerini, gerekse de Kur’ân’ın müfessiri olan Peygamberimizin (asm) sünnet-i seniyyesini iyi bir şekilde öğrenmektir.
Zamanımızın en büyük cihadı, İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenmemiz ve hayatımıza geçirmemizdir şüphesiz. Aksi takdirde “sadîkü’l-ahmak” diye nitelendirilen bir çok kişi gibi bizler de kaş yapalım derken göz çıkarmak bâbından, hizmet edelim derken hezimete sebep olmuş olacağız. Allah, bizleri böyle bir duruma düşmekten muhafaza etsin...
18.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|