Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Nur’un birinci talebesi veya kumandanı…



Kimi zaman, “‘Falan ağabey Nur’un birinci talebesi, filan kahramanı, falan kumandanı’ gibi iddialara karşı ne yapmalı? Ki, Risâle-i Nur’da bu tâbirler geçtiğine göre; nasıl bir tutum takınmalı?” diye sorulur.

Birincileri, kumandanları, kahramanları tebrik ile duâ etmeli. Ve ardından da Risâle-i Nur’un prensiplerini uygulamalıdır. Tıpkı, “Tıp fakültesinin birincisi; iktisat bölümünün kahramanı ise falandır” dendiğinde tebrik edip, fakültenin prensiplerine riâyet etmemiz gibi…

Bediüzzaman’ın o talebelerini, “Birinci, kumandan, kahraman, fedakâr, sıddık” diye tavsif etmesinin sebebi; onları tebcildir, tebriktir, teşviktir ve Risâle-i Nur’u anlamada, yaymada onları örnek almaktır. Yoksa, onların şahsî meşrepleri ve düşünceleri peşine takılmak değil. Zira, Bediüzzaman “şeyh, hacı, hoca, efendi, ağabey!” endeksli eğitim ve terbiye sistemini kaldırmış; yerine “kitap, fikir, sistem” endeksli bir model koymuş. Bunu da, bizzat kendisini aradan çıkararak yapmıştır:

* Risâle-i Nur’un bir nev’î müceddit olması kaviyyen muhtemel olduğundan, o sıfatlar—hâşâ—benim haddim değil, belki tekraren yazdığım gibi, benim hayatım Risâle-i Nur’a bir nev’î çekirdek olabilir. Kur’ân’ın feyziyle, Cenâb-ı Hakk’ın ihsanıyla o çekirdekten Risâle-i Nur’un meyvedar, kıymettar bir ağaç hükmüne icad-ı İlâhî ile geçmesidir. Ben bir çekirdektim, çürüdüm, gittim. Bütün kıymet Kur’ân-ı Hakîm’in mânâsı ve hakikatli tefsiri olan Risâle-i Nur’a aittir.1

* Ben bir kuru üzüm çubuğu hükmündeyim. Üzümün özellikleri kuru çubuğunda aranmaz.2

* Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı manevîye göre olur. Maddî ve ferdî ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı.3

* Bu zaman, ehl-i hakîkat için, şahsiyet ve enaniyet zamanı değil, zaman, cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir şahs-ı mânevî hükmeder ve dayanabilir.4

* Ferdî şahısların dehası ne kadar harika da olsalar, cemaatin, şahs-ı mânevîsinden gelen dehasına karşı mağlûp düşebilir.

* Âlem-i İslâmı bir cihette aydınlatacak ve kudsî bir dehanın nurları olan bir vazife-i îmâniye, bîçare, zayıf, mağlûp, hadsiz düşmanları ve onu ihanetle, hakaretle çürütmeye çalışan muannid hasımları bulunan bir şahsa yüklenmez. Yüklense, o kusurlu şahıs ihanet darbeleriyle düşmanları tarafından sarsılsa, o yük düşer, dağılır.5

* Hakikat ise, tercüman bir derece telif itibarıyla, o şahs-ı manevîye bir mümessili olmak itibarıyladır. Yoksa hakkım ve haddim değildir ki, ben o kudsî işarete medar olayım...6

* Zaman, şahıs zamanı değil, şahs-ı manevî zamanıdır. Risâle-i Nur’da şahıs yok, şahs-ı mânevî var. Ben bir hiçim; Risâle-i Nur, Kur’ân’ın malıdır. Kur’ân’dan süzülmüştür. Şeref ve güzellik, Kur’ân’ındır. Şahsımla Risâle-i Nur iltibas edilmiş; meziyet Risâle-i Nur’a aittir.

* Yalnız şu kadar var ki, şiddetli ihtiyacıma binâen, Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Hakîm’den bana ilâç ve tiryakları ihsan etti. Ben de kaleme aldım. Her nasılsa, bu zamanda birinci tercümanlık vazifesi bana düşmüş. Ben de, Risâle-i Nur’un talebesiyim. Bir risâleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde, yine okumaya muhtaç oluyorum. Ben sizlerin ders arkadaşınızım.7

* Sözler güzeldirler, hakikattirler, fakat benim değildirler; Kur’ân-ı Kerîm’in hakikatinden süzülmüş ışıklardır.8

* Risâle-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes yetenekleri ölçüsünde kendi kendine istifade eder.9

Özetlersek; Üstad, kendisini mihenge vurdurduğu gibi; onları da mihenge vururuz. Üstad, kendisini aradan çıkardıysa, biz hangi akla hizmet ederek araya birilerini koyabiliriz ki?

Dipnotlar: 1- Emirdağ Lâhikası,, s. 377.; 2- a.g.e., 376-378.; 3- Kastamonu Lâhikası, s. 8.; 4- Kastamonu Lâhikası, s. 102.; 5- Emirdağ Lâhikası-l, s. 70.; 6- Emirdağ Laâhikası, s. 238.; 7- Tarihçe-i Hayat, s. 605.; 8- Mektubat, s. 358.; 9- Sözler, s. 723.

18.02.2008

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.02.2008) - Falan bey, filan hoca, filan efendi Nur Talebesi mi?

  (16.02.2008) - Bir tebrik, bir ikaz

  (14.02.2008) - Sevgili var, sevgiliden içeru!

  (13.02.2008) - Demokrasi, İslâmiyetle bağdaşır mı?

  (12.02.2008) - Hak ve hürriyetlerin kaynağı

  (11.02.2008) - Ortak paydamız: Demokrasi, hak ve hürriyetler

  (09.02.2008) - Siyaset sonuç alma sanatıdır

  (07.02.2008) - Sadakat, sebat ve metanet

  (04.02.2008) - İttifakı ve ittihadı yakan enaniyeti yok etmek!

  (02.02.2008) - Bazı temel ölçüler

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri