Zamanın bediisinden zamanımıza ve sonrasına öz ve özet bakan sözler: “Küre-i arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır; ta’dili büyük bir himmete muhtaçtır. Ve kezâ, beşeriyet ruhundan dünyaya nazır pek çok menfezler açılmıştır. Bunların kapatılması, ancak Allah’ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur.”
Asrın başlarında zamana derin bir idrak ile ufuk bakış, yüksek bir irfan nazar; bir Bediüzzaman böyle konuşabilir…
Küre küçüldü köy oldu, köy büyüdü küre oldu; nasıl bakarsan bak… Aşağı mahallede olan bir şey hemen yukarı mahallede duyuluyor; yukarı mahallede esen bir rüzgâr aşağı mahalleyi tozu dumana katıyor… Herkes her şeyden haberdar köyde; köyün her sokağına, evlerin büyük bir çoğunluğuna giren medeniyet, zihinleri karıştırmış, duyguları dumura uğratmış malayaniyatla iştigal ettiriyor… Kişi kendine kapalı, kâinata kapalı, Kur’ân’a kapalı; gafletin kalın duvarları arasında mahpus; adı hürriyet, adı intibah, adı ilerleme… Naim, uykuda rüyasını anlatıyor etrafına toplanmış müritlerine…
Gafletin en kalın perdesini aralamak, ışığa açılmak, gündüze geçmek büyük bir himmete, hamiyete, gayrete, araştırmaya, çalışmaya ihtiyaç var… Artan her sun’î ihtiyaç himmeti dağıtıyor, gayreti gevşetiyor, arayışlara ara verdiriyor; ışığı kalın duvarlar arkasında bırakıyor… Sun’î ihtiyacı elde edinceye kadar geçen zaman, onu elde ettikten sonraki meşguliyetse zihinleri zırvalaştırıyor, düşünceleri cüceleştiriyor, duyguları duyarsız kılıyor… İntibah sabahında uyanmak çok zor…
Ruh sonsuzluktan geldi, yönü yolu yine sonsuzluk… Yerdeki balcığın semâdaki kanatları ruh, ebedden başkasına razı olmuyor, aşkı ebedî… Ruhtan zevkler dünyasına pencereler açmak; gökteki cevheri çamura düşürmek… Dünyaya düşkünlük, sefahat çamurunu medeniyet diye yüzüne yüreğine sürmek; balcıkta batmak…
Servet, şöhret, şehvet hepsi bir Züleyha… Gömleği önden yırtılanlar gafletin en karanlık hapsinde mahpus… Ne ışık var, ne ümit… Menfezlerden sızan ışık huzmeleri medeniyet sanmak; ne geçmez bir gece…
Ya Yusuf namzetlerinin işi kolay mı ki? Hiç de değil… Ne kadar kaçarsan kaç Züleyhalar yetişiyor; kapılar kapalı, pencereler kapalı… Tek yapılacak şey, yine de kapıya kaçmak… Belki Rahmetten bir “bürhan” yetişir de, kurtulunulur Züleyha zindanından…
“Gerçekten kadın ona niyetlenmişti. Kendisine verilen ilim ve hikmetle Rabbinin delillerini görmeseydi, Yusuf da ona niyetlenip gidecekti. Onu kötülük ve fuhuştan Biz böylece alıkoyduk. Çünkü o ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.” (Yusuf Sûresi: 24)
Bu bürhanı—ilim ve hikmet—inmesini duâ ile beklemekten başka kapı yok… Yusuf medreselerinde yazılan Nur risâlelerini bedî bir nazarla, müdakkik bir zihinle tekrar be tekrar okumakla Kur’ân bahçesine girmek ve Züleyha zindanlarından kurtulmak; zamanın Yusuflarının takip edebileceği güzel bir yol… O güzel yol, inşaallah Allah’ın lütfuna mazhar olanlara götürür bizi. Korkumuz var, ama ümitsiz de değiliz. Elbet zindandan çıkacak, kendi kalp ülkemize ve yaşadığımız dünya coğrafyasına aziz olacağız inşaallah.
19.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|