İnsanları idare etme sanatına siyaset denir. İnsanların bulunduğu her yerde problem vardır. Bu problemleri gidermek için sözü dinlenir bir idareciye ihtiyaç vardır. O da adalet ve insaf düsturlarına göre, insanların arasını bularak, fert ve toplumun memnun olacağı şekilde onları bir arada tutmasını bilmelidir. Bu hususta göstereceği maharet, onun siyasetteki beceri ve maharetinin delilidir.
Siyaset, bir maharet ve sanattır. Çünkü bir toplumda farklı düşüncelere mensup insanlar vardır. Çeşitli din, dil, fikir ve kültüre sahip insanlar, toplumun kaçınılmaz unsurlarıdır. Bu, insanın fıtratının gereğidir. Tek tip ve tek fikir düşüncesi, istibdadın amacı ve sonucudur. Böylece insanları daha kolay idare edeceklerini zannederler. İnsanlara hizmet yerine kendilerine hizmet ettirmenin böylece mümkün olacağı saplantısındadırlar. Bu düşünce ve gayret, tarih boyunca tüm müstebitlerce uygulanmaya çalışıldığı ve bunun için pek çok kan döküldüğü halde amacına ulaşamamıştır.
Siyasetin amacı ise, toplumda bulunan çeşitli din, fikir, mezhep ve kültüre mensup insanları, ortak idealler ve projeler etrafında birleştirerek ülkeye hizmet ettirmektir. Ortak amaçlar arasında birlik ve beraberliği sağlamak, birlik ve dirliği temin etmek, huzur ve güven ortamı oluşturmak esastır. Siyâsîler, bunu yapabildikleri oranda başarılı olur ve siyaset de amacına hizmet etmiş olur.
Her şeyin bir amacı vardır ve her şey amacına uygun şekilde yapıldığı takdirde başarılı ve hayırlı bir neticeye ulaşır. Siyaset de amacı doğrultusunda yapıldığı zaman hedefine ulaşır.
Siyaset, ülkeye hizmet için bir araçtır; ama en önemli araçlardan birisidir. Ancak siyasetin dışında pek çok hizmet alanları mevcuttur. Hizmetin tek adresi siyaset değildir. Ne var ki siyâsî tercihler doğru yapılmadığı, ehline verilmediği ve amacı dışında kullanıldığı zaman diğer tüm hizmetlerin önünde en büyük engel olmaktadır. Bunun için devlet ve halk idaresi olan siyasetin, ehil ellerde ve hizmet erbabının elinde olması lâzımdır. Yoksa Peygamberimiz’in (asm) buyurduğu gibi “Emanet, ehil ellere verilmezse, maddî ve mânevî kıyametler kopar.” Yani, toplumun huzuru ve düzeni bozulur.
Siyasetin en mühim gayesi ise, adaleti sağlamak, hak sahiplerine hakkını vermek ve haksızları cezalandırmaktır. Adalet de ancak hürriyet ortamında sağlanabilir. Hürriyetin olmadığı yerde adalet olmaz. İnsanların hak ve hürriyetlerini vermek, savunmak ve korumak ise siyasîlerin en önemli vazifeleridir. Siyasetin diğer bir amacı da budur. İnsan hak ve hürriyetlerinin verilmesi, korunması ve hürriyet içinde adaletin temini siyasetin ulaşmak istediği hedeflerdendir. Bunun aksi, siyâsî despotizm ve istibdaddır.
Bu bakımdan, bir ülkede, din, ırk, köken, mezhep ve ideoloji temelli siyâsî oluşumlar doğru değildir. Bu değerler üzerinden siyaset yapmak da doğru değildir. Bu, siyasetin amacı ve hedefi olan birliği sağlamaz, ayrımcılığı ve kutuplaşmayı körükler. Ama ne var ki, ülkemizde siyaset, amacına uygun yapılmamaktadır. Dolayısıyla, siyâsîlere oy verenlere büyük iş düşmektedir. Halkı aydınlatma sorumluluğu olanların da bu durumu anlatması gerekir. Tâ ki kutuplaşma, ayrışma ve zıtlaşmaya meydan verilmesin.
Bu durumdan çıkışın tek yolu “Hürriyet ve Demokrasi” mücadelesi verenlere destek olmak ve halkı germeye, kutuplaşmaya itenlere de dersini vermektir. O zaman ülkede hizmet ve ortak değerler etrafında birlik ve beraberlik sağlanabilir. Bu da “Hürriyet ve Demokratik değerlerdir”.
İnancımız o ki, milletin sağduyusu ve feraseti bunu anlayacak, hissedecek ve gereğini yapacaktır.
20.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|