Bu gazete var ya, bu gazete…
(Otuz dokuz yıllık dâvâ arkadaşım,
akrânım Yeni Asya’ya...)
Bu gazete var ya, bu gazete, gerçekten eşi benzeri olmayan bir gazete. Benim otuz dokuz yıllık dâvâ arkadaşım, akranım Yeni Asya. 21 Şubat 1970 tarihinde Risâle-i Nur’un hizmetine girdiği günden birkaç ay sonra da biz o dâvâyla müşerref olmuştuk elhamdülillah. Ondan dolayı “benim akranım” diyorum.
Bu gazete var ya, gerçekten enteresan bir gazete. Diğerlerinde olmayan bir çok özellik bunda mevcut. Hani, özel TV’ler TRT’yi “okul” diye tarif ederler. Çünkü, o TV’lerin birçok elemanı TRT’de yetişmiştir. İşte, aynen onun gibi; sağ yelpazede yer alan gazetelerin hemen hepsinde, Yeni Asya okulunda yetişmiş, en az bir yazar-çizer görürsünüz.
Gazetemizle ilk tanıştığımızdan bugüne kadar; ihtilâlde bir yıl kadar kapatılması hariç, hemen hemen her gün hemhâl olmuşuzdur. Talebelik yıllarımızda gazetemizin fiyatı 50 kuruştu ve biz harçlığımızla gazete alırdık. Bazen öyle olurdu ki, paramız kalmazdı, ama iki arkadaş harçlıklarımızı birleştirerek, gazetemizi yine de alırdık. Çünkü, o bizim dâvâmızın sesiydi. Cemaatî bağ ve irtibatımızı sağlayan büyük bir lâhika mektubuydu adeta. Zâten hani Anadolu tâbiriyle, dünya âlem biliyor ki; “Nurcuların gazetesi Yeni Asya’dır.” Kim ne derse desin, müşâbihleri ve taklitleri bulunsa da, esas ve asıl Yeni Asya’dır.
Öyle bir gazete ki bu; okuyucusu yazar, yazarı da okuyucudur. Başka gazetelerde bu özelliği bulmak biraz zordur. Hemen hemen neşir hayatından beri okuyucusu olduğumuz gazetede aynı zamanda (ara-sıra da olsa) yazmak, bizim için büyük bir şereftir. Gazetemizle ilgili birçok hatıramız var. Bunlardan çoğunu, zaman zaman, özellikle 21 Şubat’larda yazmıştık. Bu seneki Yeni Asya’nın yaş gününde, o hatıralardan bazı pasajlarla süsleyeyim istedim bu yazıyı:
1974 senesi içinde idi. O günlerde, Yeni Asya’nın, Halkçı Matbaası’nda Ankara baskısı da yapılıyordu. İşin enteresan yönü, o zamanın solun en solundaki (Cumhuriyet gazetesini dahi solcu saymazlardı) Yeni Ortam ve Halkçı gazetelerinin matbaalarında Yeni Asya ve bir de Milli Gazete basılıyordu. Biz de müsait olduğumuz ve fırsat bulduğumuz zamanlarda, gündüzleri Kediseven sokaktaki büromuzda, geceleri de matbaaya giderek yapabileceğimiz hizmetler olursa onları yapıyorduk. İşte, yine böyle bir akşam, matbaaya gitmiş, hazırlıklar yapıyor, İstanbul’dan gelecek matrisleri bekliyorduk. (Matris: Rotatif baskıyla çıkan gazetelerin baskısında kullanılan, genellikle mavi renkte bir karton). O akşam da, A.Ü. Siyasal B. Fak. Basın-Yayın Yüksekokulu’ndan talebeler, bilgi almak için matbaaya gelmişlerdi—ki o dönemde, o okuldaki talebelerin çoğu solcuydu.
Matrisler gelmiş, baskı için hazırlığa geçmiştik. Tabiî beş-altı gazete aynı matbaada basıldığından, zaten bir karışıklık, koşuşturma vardı. Herkes de gazetesini bir an önce basıp, taşraya (Anadolu’ya) yetiştirme gayretinde idi. Talebelerin gelip ayak altında dolaşması ise işleri iyice karıştırmıştı. Gazeteler sıra ile basılıyordu. Bize sıra geldi, makinistler (gazetelerin matbaa makinesinde basımını yapan kişiler) bir türlü 7. sayfanın matrisini bulup, kurşun kalıplara döküp, baskıya geçemiyorlardı. Bütün matbaayı aradık, taradık, fakat bir türlü bulamadık.
Neticede, matbaaya gelen o solcu talebelerin, kasıtlı olarak 7. sayfanın matrisini çaldıklarını anladık. Öyle enteresan ve şuurlu yapmışlardı ki, başka bir sayfa olsa, iş kolaydı. Daha önceki günlerin matrislerinden kullanabilirdik, ama bu, haberlerin devamı olan en can alıcı sayfaydı. (O zaman gazetemiz 8 sayfa olarak çıkıyordu). Tabiî böyle olunca, maalesef o gün gazeteyi basamadık. Dolayısıyla Anadolu’nun birçok yerine de yollayamamıştık. Yeni Ortam gazetesinin görevlisi de oradaydı, duyunca çok üzüldüğünü belirtti ve “Vallahi, sağın en bilinçli gazetesi Yeni Asya’dır. Eğer, o da çıkmazsa, sağda gazete yok demektir” dedi. Halbuki Tercüman da dahil olmak üzere birkaç tane daha sağ gazete vardı o günlerde. Buna rağmen onun bu sözü, bize çok enteresan gelmiş ve göğsümüz kabarmıştı gazetemizle.
80’li yılların ikinci yarısında Balıkesir’de çalışıyordum. Gazetemi de daireye getirip boş vakitlerde okuyordum. Müdür muâvini olan bir arkadaşımız çoğu zaman odama gelir, Yeni Asya’yı bir güzel okurdu. Kendisi de Alevî idi. Yine öyle bir gün gelmişti, ben de işe dalmıştım, oradan gazete alıp okumaya başladı. Ben de o gün, bir önceki haftadan kalan bir-iki gazeteyi de getirmiştim. Yanlışlıkla o gazeteleri almış. Durumu fark edince, hemen yeni gazeteyi verip, “Hüseyin Bey, o eski gazete, yenisi bu” dediğimde, “Olsun canım, hiç fark etmedim eski olduğunu. Senin gazeten zaten hiç eskimiyor ki, her zaman için istifade edilecek bilgiler var” demişti. Allah’a şükür ki, gazetemiz otuz dokuz senedir bizim yüzümüzü hep ak etmiştir. Her mahfilde rahatça tanıtabiliyoruz. Bir çok insanı da, zamanında abone etmişizdir.
Aslında daha çok hatıralar var yazılacak. 39. yılımızda bir nebze de biz gazetemizi yâd edelim istedik. Daha nice yıllarda hizmet etmesi ve her türlü fitne fesattan muhafaza olması için Cenâb-ı Hak’tan muvaffakiyetler dilerim Yeni Asya’mıza...
|
Osman Zengin
20.02.2008
|