Gündemi meşgul eden pek çok tartışmanın temelinde ‘eksik bilgi’ ya da ‘ön yargılı tavır’lar vardır. Ya da, ‘kör’lerin ‘fil’ tarifinde yaptığı gibi, haritayı tam görememek sözkonusu.
Meselâ, ‘hak, hukuk, adalet, insan hakları’ gibi kavramları kullanan ve bu uğurda gayret sarfettiklerini söyleyenlerin, bu tabirlerle ‘din ve İslâm’ı yan yana getirmek istememesi buna bir örnektir. Oysa, dünya şahittir ki, hak, hukuk, adalet, insan hakkı gibi kavramları ‘din-İslâm’dan ayrı düşünmek ya da zıt kavramlar şeklinde anlamak mümkün değildir.
Değildir, ama bu uğurda mücadele ettiğini ifade edenler arasında; dinden, diyanetten haz duymayan kişilerin varlığı da bir gerçektir. Bu çelişki, Türkiye’nin yaşadığı önemli çelişkilerden biridir.
Başörtüsü yasağını sona erdirmek için yapılan çalışmalar sonrasında, ‘Bu düzenleme yetmez, başka konularda da düzenleme yapılsın, başka yasaklar da kalksın’ şeklinde özetlenebilecek bir açıklama yapan ‘bir grup başörtülü’nün mesajı medyadan ilgi gördü.
Yalnız, bu açıklama, başörtüsü yasağının mağdur ettiği kitle açısından bir sürpriz değildir. Çünkü yasağın mağdurları sadece kendilerini mağdur eden yasaklara değil, benzer şekildeki ‘özgürlükleri kısıtlayan diğer yasaklara’ da karşıdırlar ve bunu daha önce de ifade etmişlerdi. Medyanın bu konudaki son açıklamaya ilgi göstermesi elbette önemlidir, ancak bunun sebebi; geçmiş dönemde başka yasaklara karşı çıkılmadığını kabul sebebiyledir. Şunu ifade etmek istiyoruz: Başörtüsü yasağının sona ermesini isteyenler, “Sadece bizim yasağımız kalksın, ama 301 ve benzeri yasaklar devam etsin” demiyor ve geçmişte de dememiş. Eğer medyanın böyle bir ‘kabul’ü varsa, yanlış olan budur.
Bir noktayı daha unutmamak gerekiyor: Her konuda olduğu gibi, bu konuda da insanları ‘yekpare’ düşünmemek lâzım. “Sadece kendisine demokrat” olanlar her zaman ve zeminde olabilir. Önemli olan hangi meylin, hangi kabulün o kitleye ‘renk’ verdiğidir.
Medya, başörtülü öğrenci ve velilerini dinlemiş olsa; daha önce de her türlü yasağa karşı çıkanların varlığından haberdar olabilirdi. Millet ekseriyetinin de tasvip ettiği anlayış, herkes için adalet anlayışıdır. Başka türlü ‘adalet, mülkün temeli’ olabilir mi?
Kişilerin hatasıyla bir ‘kitle’yi değerlendirmenin yanlışına bari bundan sonra düşülmesin. Suçun şahsiliği prensibi gereği, herhangi bir ‘başörtülü’nün hatasını bütün bir camiaya yüklemek insafla bağdaşmaz. Aynı şekilde, ‘sadece kendisi için özgürlük’ isteyen herhangi bir kişinin tavrı da büyük bir camiayı bağlamaz.
‘Karınca’nın hak ve hukukunu gözeten bir anlayışın, ‘eşref-i mahlukat’ olan ‘insan’ın hak ve kukukun gözetmemesi mümkün mü? Sözleriyle değil, ‘fiil’leriyle İslâmı yaşayanların da; hak ve hukuku sadece kendileri için istemesi mümkün değildir.
Bu sebeple medya, samimî mü’minleri itham etmeden önce mutlaka can kulağıyla dinlemeli!
20.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|