Cumhuriyet ve demokrasiyle idare edilen her ülkede seçimler yapılır. Sandıklar konulur milletin önüne. Adına “millî irade” denir. Millet oy veya parmak hesabıyla kimleri seçeceğini belirler. Vekiller ya da yöneticiler yetkilerini milletin iradesine dayanarak yaparlar.
Yine demokrasilerde hukukun üstünlüğü vardır. Bunlar anayasalarda teminat altına alınır. Anayasalar da hür ve serbest seçimlerle halkoyuna sunularak meşruiyet kazanır. Anayasaların temeli, insan hak ve özgürlüklerine, fazilete, evrensel hukuka; düşünce, fikir ve teşebbüs hürriyetine dayanır. Her kanun ve her yasa meşru değildir. Bu kanunların felsefesi fazilete yani erdeme yani insanoğlunun insanlık değerlerine, bireye dayanır. Demokrasilerde padişahlık, krallık yoktur. Her fert kendi başına kraldır, padişahtır. Yani demokrasilerde bütün bireyler padişahtır. Vatandaşların iradesi geçerlidir.
Yine demokrasilerde seçilmişler atanmışlardan önce gelir. Atanmışlar millet adına seçilenlerin, millete hizmet etsin diye atadıklarından başka bir şey değildir. Yani milletin hizmetinde bulunmak efendiliktir. Kim millete hizmet ederse efendi odur.
Demokrasilerde kurum ve kuruluşlar anayasalarda belirtilen alanla ilgili icraatlar yapabilirler. Üstlerine vazife olmayan konularda haklı veya haksız ulu orta konuşup şuna buna çatamazlar.
Kuvvet kanunda olduğu için kimse kanundan daha güçlü değildir. Kimse kanunlara rağmen keyfiliğe dayalı tasarrufta bulunamaz. Hürriyetler, yetkiler bir başkasının hukukta belirtilmiş temel haklarına tecavüzde kullanılamaz.
Ve hiçbir yetki ve erk milletin iradesini delmek, millî iradenin rağmına baş çekmek için verilmemiştir.
Demokrasilerde çoğunluğun iradesi esas alınırken, azınlığın iradesi de hiçbir zaman küçümsenmez, devre dışı bırakılmaz. Azınlığın yaşama ve korunma hakkı vardır.
Demokrasilerde kanunlar net ve anlamlar kesindir. Lâstik gibi oraya buraya çekilecek biçimde “ama, fakat, amma ve lâkin” diye uç veremezler.
Dünyanın tüm gerçek demokrasilerinde bu böyledir. Seçim için sandık başına giden Amerikan vatandaşlarının, Fransız vatandaşlarının, Alman vatandaşlarının, vb. halk iradesinin belirlenmesinden sonra kimseler sonucu tartışmaz, küçümsemez.
Bunlar demokrasiyle idare edilen ülkelerde çocukların bile bildiği genel özelliklerdir.
Ama bizde öyle değil işte. Oyun içinde yeni oyun kuralları belirlenir. Dün parmak hesabı kutsanırken, bu gün tahkir ve tezyif edilir. Bir gün Büyük Millet Meclisi diye meclis büyüklenir, onore edilirken,bir başka gün parmak çocuk gibi küçük görülür.
Demokrasi faziletfürûşluğunda bulunan bir akil yazar “Demokraside padişah yoktur. Padişah kurum ve kuruluşların aralarındaki uyumdur” diye uyduruk kurallarla güya millete demokrasi dersi verir. Kucaktaki yavrular bile inanmaz. Demokrasilerde halk iradesi ve bireyin iradesi egemenliği esas iken nereden çıkıyor bu kurum ve kuruluşlar? İşte burada bir samimiyetsizlik, bir işgüzarlık vardır. İlkokul sözlüğünde bile böyle yazmaz. Eğer padişahlık sözkonusu ise, halkın tek tek fertlerin padişahlığı söz konudur. Kurum ve kuruluşlar, kuruluş amacı ve misyonuna göre değerlendirilir. Ama hiçbir zaman bir kurumlar demokrasisi mevzubahis olamaz. Kurumlar yerine bir başka zamanda, bir başka ülkede enteller, okumuşlar, asiller demokrasisi, söz gelimi aristokratlar, askerler, din adamları gibi gruplar da kurumlaştırılıp onlar arasında uyumdan bahsedilebilir. İşte kaos aslında budur.
Diktatörlüklerde de kurum ve kuruluşlar olabilir. Onlarda da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” diye bir takım maddeler için şerh konulabilir. Ama bütün bunlar o diktayı meşru ve demokrat yapmıyor ki… Parmak hesabını küçümseyenler isterlerse bu mantıklarını tersinden, anti demokrat yönetimlere ve devletlere bir uygulasınlar bakalım. Sonuç fiyasko ve kıyas-ı fasit oluyor mu, olmuyor mu görsünler.
Elhasıl çocuklara, yavrularıma demokrasi dersleri verirken diktatörlükleri övdüğünüzün farkında mısınız ey akil adamlarımız.
20.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|