Aslında bu yazımın başlığını, ‘uzlaşma yalan, dayatma gerçek’ olarak koyacaktım. Ama aslında Baykal ve Özkök’ün şahsında başörtüsüyle ilgili çözümün aynı olduğunu gördüm. Biri siyasetçi, diğeri gazeteci olan bu isimlerin konuya aynı zaviyeden baktıklarını müşahede ettim. Yaklaşımları veya çözüm tezleri şu: Ademe mahkûm etmek. Yani çözümü statükoda ve çözümsüzlükte görmek ve böyle bir problemi kökten yok farzetmek. Her ne kadar Ertuğrul Özkök zaman zaman farklı tonlarda yazsa da bu farklılık derununda değil, kalemin ucunda. Her zaman üniversitelerde başörtüsü meselesinin çözümünü savunduğunu söylüyor. Hatta zaman zaman bu çözüme veya uzlaşmaya CHP’nin de ortak olması gerektiğini savunuyor, ama hem Baykal, hem de Özkök aslında çözümü yasakta görüyor. Bu yasağı kurcalayanları da çözümsüzlükle suçluyor. Kendisine göre öyle. Aslında buna inanıyorlar. Zira dünyalarında böyle dinî vecibe veya özgürlük anlayışı yok. Ama başkaları için bunun bir ‘delusion’ yani aldatmaca ve kandırmaca olduğu da bir gerçek. Derunî gerçeklerini başkalarıyla paylaşmıyorlar. İsterseniz ikisinin de gönlünde yatan çözümü aktaralım. Bu aktarıma Baykal’dan başlayalım ve Özkök’le devam edelim. CHP lideri Baykal’ın bir Hürriyet ziyareti sırasında başörtüsü ile ilgili söyledikleri tarihe düşülen not kabilinden... İsterseniz bu bölümü Ünal Tanık’ın kaleminden takip edelim:
“Tarih 24 Eylül 2002 Salı. 3 Kasım seçimlerine yaklaşık 40 gün var. Hürriyet ekibi CHP lideri Deniz Baykal’ı konuk ediyor. Gazetenin başyazarı Oktay Ekşi’nin ifadesiyle Deniz Baykal’ı “sözlü sınav”a alıyorlar. Hürriyet ekibinde kimler var dersiniz? Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, başyazar Oktay Ekşi, Tufan Türenç, Şaban Sevinç. Masada üç isim daha var. Biri şimdi Milliyet’in başında olan, o dönemde Hürriyet’in Ankara Temsilciliği görevini yapan Sedat Ergin ile şimdi Hürriyet’le yollarını ayırmış olan Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun. Hürriyet ekibi soruyor, Baykal cevaplıyor. Türban konusunu Emin Çölaşan gündeme getiriyor ve açıkça soruyor: Türban konusundaki tutumunuz nedir? Bu yasak sürmeli mi, kalkmalı mı?
Baykal: Türkiye’de asıl sorun türban sorunu değildir. Sorun anayasanın temel ilkeleri üzerinde yaygın bir mutabakatın hâlâ sağlanamamış olmasındadır. Bu temel sorunun yansıması bazen türban şeklinde, bazen siyasî partilerin kapatılması olarak, bazen de milletvekili adaylığının engellenmesi şeklinde oluyor. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde devletin temel nitelikleri konusunda bu kadar yaygın bir tartışma yaşanmıyor. Öyle olunca da büyük sorunlar yaşanmıyor. Türkiye’de gerçek istikrar hangi hükümet ya da başbakanın ne kadar görev yaptığıyla değil, bu temel mutabakatın sağlanmasıyla kurulur. Bu mutabakat sağlandığında hükümetler gelir gider, sorun olmaz. Fransa’da hâlâ monarşist bir parti var, yüzde 1 oy alıyor ve kimse de bir endişe duymuyor. Ama yüzde 25 oy alsa kıyamet kopar Fransa’da ve parti belki de kapatılır. Ülkenin ana siyasi partileri, ülkenin temel nitelikleri üzerinde mutabakat içinde olmalıdır.
Çölaşan: Siz iktidar olunca türbanlılar üniversitelere girebilecek mi?
Baykal: Biz böyle yaklaşmıyoruz olaya. Bu konuyu gündemde tutmamak gerekir. O kesimin siyasetçileri bu konuda konuşmamaya, tırmandırmamaya özen gösteriyor. Sizler de bunu gündemde tutmayın. Bunu sorun olmaktan çıkarmak gerekir, geri plana itme, konuşmama da bir çözümdür. Bunu karşılıklı bir istismar aracı yapmamak gerekir...”
***
Yani ademe mahkûm ederek ve yok farzederek yasağın yeniden içselleştirilmesini sağlamak istiyorlar. Aynen Osman Şirin’in özlediği 1960 veya 1970’li yıllar öncesindeki tablo gibi. Demek ki başörtüsünü bir hak veya özgürlük alanı olarak görmüyorlar. Aksine devrim ilkeleriyle çatıştığını farzediyorlar. Arizî ve geçici bir mesele olarak görüyorlar ve bunu geri püskürtmeyi de boyunlarının borcu biliyorlar.
***
Bu hususta Baykal’ın ortaklarından birisi de Türkiye’de başörtüsü ile ilgili hilâfsız en fazla yazı yazan yazar olma özelliğini koruyan ve bütün mesaisini başörtüsünü modernize etmeye ve aheste aheste kaldırmaya teksif eden Ertuğrul Özkök. Bunu çok sofistike yapıyor. O da aslında başörtüsü özgürlüğünden yana olduğunu söylüyor, ama fiiliyatta aynen Baykal gibi yapıyor. Döndürüp dolaştırıp yasakta karar kılıyor. Ali Kırca gibi önce mikrofon dağıtıyor sonra hepsini tek elde toplayarak son sözünü söylüyor ve nihaî kararı kendisi veriyor. Dolayısıyla yasağın dışında söylenenlerin hepsi tüketim için ve dolgu maddesi.
***
Başbakan Erdoğan’ın refakatinde Kayseri’ye giden ve izlenimlerini aktaran Ertuğrul Özkök, 3 Temmuz 2007 tarihli yazısında “Türbanın boyun kısmı çözülüyor mu?” başlıklı makalesinde bakın bu hususta aynen Deniz Baykal’ın ademe mahkûm etme, unutturma politikasını nasıl savunuyor. İşte kalbine tercüman olan satırları: “Kayseri’de kadınlara dikkat ettim. Çoğunluğunun başında örtü vardı. Ama bir şey dikkatimi çekti. Örtülerin çoğu, klâsik türban gibi değildi. Bana sanki, başörtüsü, boyun kısmından başlayarak “yumuşuyor” gibi geldi. Ayrıca kadınların ve kızların elbiseleri gayet rahattı. Tabiî eski durumu çok iyi bilmediğim için karşılaştırma yapamıyorum. O sebeple genellemeden de kaçınıyorum. Ama Kayseri’de gördüğüm başörtülü kadınların, Ankara’da milletvekillerinin eşlerinde gördüklerimden çok farklıydı. Eskiden beri savunduğum görüşüm, Kayseri’de biraz daha güçlendi. Eğer siyasiler germez, bir süre gündemden düşürürse, türban konusu kesinlikle gündemimizden çıkacaktır...”
İşte böyle...
***
Ertuğrul Özkök’ün çözüm dediğini herhalde gördünüz. O da, mesele konuşulmasın ve yasak zamana yayılarak direnç kırılsın ve böylece yasak içselleştirilerek çözülsün istiyor. Bu teze göre, siyasiler zaten meseleyi kurcalamazsa ve sahip çıkmazsa halkın umutları tükenir ve yasağı kanıksar. Bunun ötesindeki uzlaşma edebiyatı koskoca bir palavradan ibarettir. Maalesef bu böyle. Siyasetçilerimizin ve bir kısım medya yazarlarının bu konudaki içtenlikleri de bundan ibaret.
22.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|