Aslında ben Yeni Asya’da değilim, Yeni Asya benim içimde. Sadece benim mi? Bugün pek çok ilim ve fikir adamının, demokrasi, hak ve hürriyetler müdâfi-i serdengeçtinin de mektebidir Yeni Asya. Zirâ, Yeni Asya vatan sathını mektep yapan bir ekol, bir okuldur. Bugün yüzlerce yayınevinin, onlarca gazetenin, televizyonun, binlerce kitabın birçok yazarı, yöneticisi, programcısı buradan yetişmiş veya tezgâhından geçmiş.
Yeni Asya, pek çok ilk’in sahibidir aynı zamanda. 1970’lerde çocuklarımızın eline tutuşturacak bir masal, bir hikâye kitabımız yoktu. Yeni Asya, dinî hikâyecilik ve romancılıkta bir çığır açtı. Milyonlarca genç, tarihini Yeni Asya kitaplarıyla sevdi. Yeni Asya İlim ve Teknik Serisi’ni çıkararak, fen sahasında binlerce fen adamı yetiştirdi. Belki bine yakın temel eserle milyonlara ufuklar açtı…
İlkeli, prensipli yayınlarıyla, içtimâ-î ve siyâsî isabetleriyle pekçok zor ve çetrefilli meselede deniz feneri görevi görmüştür; görmeye devam ediyor. Asla konjonktürel davranmadı, yanar-döner politika izlemedi, zikzaklar çizmedi, menfaati için geleni alkışlamadı, geçene sövmedi. Çünkü, avcı hattında, güllelerin vızır vızır işlediği bir anda bile, Kur’ân’ın nüktelerini yazan Bediüzzaman’dan, Risâle-i Nur’dan besleniyor.
Yeni Asya ekolünün, Risâle-i Nur eserlerinin intişarında ve serbest bırakılmasında verdiği çetin ve metin mücadelenin yeri tartışılmazdır. Risâle-i Nurların orijinalliğini bozmadan yeniden düzenlenmesinde, basılmasında, yayılmasında, okunmasında, anlaşılmasında verdiği hizmetleri kim görmezden gelebilir?
İnsanların, akrabası olan bir Nur talebesine dahi selâm vermekten çekindiği, yolunu değiştirdiği, onunla karşılaşmamak için kaçtığı devirlerde Yeni Asya’nın bu eserlere sahip çıkarak verdiği mücadele tarihte eşi görülmemiş bir destandır. Zira, hapis, mahkeme, işkence, nezaret, maddî/ekonomik baskılar gibi hiçbir yıldırma karşısında pes etmemiş; hizmetlerini sürdürmüştür. Başkaları para-pul, makam-mevkî, holdingleşme peşinde iken Yeni Asya, darbeleri, inkırazları, kapatmaları göze alarak tabuların yıkılması; yasakların kalkması, hak ve hürriyetlerin yerleşmesi için mücadele veriyor…
Kimileri, gelen her dolmuşa binerken, her iktidara yağ yakıp nema peşinde koşarken; Yeni Asya bütün darbelere, askerî-sivil baskılara, inkırazlara, kapatmalara aldırmaksızın insan hak ve hürriyetlerini müdafaa ede gelmiştir. Demokrasinin yerleşmesinde, dindar çevrelerdeki kabulünde (hatta iktidar için) yaptığı katkıyı kim inkâr edebilir? “Demokrasi küfür rejimidir” diyerek din adına karşı çıkan kesimlere karşı Yeni Asya’nın verdiği destanımsı mücadeleyi kim unutabilir? Daha dün, 1998’lerde, muhterem bir fikir adamı, gazeteci, “Pakistanlı Prof. Hurşid Ahmed, ‘İslâm’da demokrasi olabilir’ diyor; gelin bunu tartışalım!” dediği zamanlarda ve daha öncesinde, Yeni Asya; Bediüzzaman Said Nursî’nin, demokrasinin, insan hak ve hürriyetlerinin dinî dayanaklarını teferruâtıyla açıkladığı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki aşiretlere ders verdiği ve daha sonra kitaplaştırdığı Münâzarât isimli eser, Hutbe-i Şâmiye ve Divan-ı Harb-i Örfî başta olmak üzere diğer eserleri; bütün zorluk ve imkânsızlıklara rağmen onlarca kez bastırıyor; dağıtıyor; neşir organlarında yazıyor; sohbetlerde, derslerde anlatıyordu…
Yeni Asya en büyük mücadelesi, müstebit sistem, diktatör yönetici ve rejimlerin de rehber ettiği deccaller ve deccalizmledir. Kiminin “Şimdi deccalden bahsetmenin zamanı değil, çok hassas dönemdeyiz” dediği; bazılarının, “Deccal daha çıkmadı!” diye bekleyişte iken… Yeni Asya; bu çevrelerin ve onlara güç verenlerin 10, 20, 38 sene önce de “havf” damarıyla böyle söylediklerini nazara alarak; “Peki, rivayetlerde bahsedilen ahirzamanın en dehşetli hadisesi deccalizmden ne zaman bahsedilecek? Deccal tahribâtını yapıp, insanları kendisine zebun edip mahvettiği zaman mı; 75 sene sonra mı?” diyerek metânetle mücadelesini sürdüyordu. Yeni Asya, deccalizmle cihaddadır. Elbette bir kısım malları zayi olacak, şehit, gazi verdi; veriyor…
İşte Yeni Asya, bu mücadeleyi, bütün okuyucuları, dostları ve sevenleriyle birlikte vererek geliyor. Onlar olmasaydı, Yeni Asya da olmazdı! Sene 1976’nın sonlarıydı. Risâle-i Nur’u, Yeni Asya’nın yayınladığı eserlerle tanıdık. 1983’te fiilen çalışmaya başladık. 2008’de beraberiz. Allah daha nice yıllara, ihlâs, istikamet, sebat ve metanetle cihad-ı mâneviyeye devam ettirsin.
21.02.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|