O bir marka.
Sadece kırk yıla yaklaşan bir ideâlin adı değil, başlangıcı yüzyılın öncesindedir.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin rüyada gördüğü Ağrı dağının infilâk etmesiyle, dağlar gibi parçalarının dünyanın her tarafına sıçraması neticesinde “mühim bir zâtın” kendisine söylediği “İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et!” emriyle başlayan bir mefkûrenin adıdır Yeni Asya.
“Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez mânevî bir güneş olduğunu kâinata ispat edeceğim” idealinin yansımasıdır.
***
Çok dehşetli çalkantılar ve yıkılışlar içinde, çağların en dehşetli biçimini yaşayan asırdır yirminci asır.
Maddî ve mânevî yıkımların üzerinde yeni bir dirilişin izleri vardır.
Kur’ân’ın etrafındaki surların bir bir yıkıldığı anda Kur’ân’ın mu’cizeliğini gösteren yegâne bir sesin cihana duyurulduğu zamanlar idi.
Yeni Asya veya Asya’nın yenisi idi.
İlim tekniğe meydan okumuştu.
Dinî neşriyatın matbaalarda basılmasının, okunmasının, anlatılmasının yasak olduğu yıllarda, beş yüz bin nüsha Risâle-i Nurlar muhtaç gönüllere ulaştırılıyordu.
Bu, başlı başına bir tez çalışmasıdır.
Tarihçiler elbette bunun tahlilini çok iyi yapacaklardır.
Adı konulmamış bir neşriyatın serüvenidir bu...
Ne korku, ne endişe, ne hapis korkusu, ne de darağaçları...
Hiçbir engel, bu neşriyâtın önüne geçememiştir.
Mahkemelerde mertçe müdafaalar yapılmış, cezaevlerini ise “Medrese-i Yusufiyeye” çevirmişlerdir.
Neşriyât hareketi, kalın demir parmaklıklar arkasında bile devam etmiştir.
Mektuplar, lâhikalar, müdafaalar, şiirler ve kelâmlar...
Zamanın bahtsızlığına, şartların zorluğuna rağmen bu hizmetler yapılmıştır.
***
İşte Yeni Asya budur.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri “Matbuât âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim” derken, neşriyâtın ne kadar önemli ve vazgeçilmez bir görev olduğunu belirtiyordu.
“Lahana yaprağı kadar” dahi olsa bir neşriyat, zaruretten kaynaklanıyordu.
Ölçüsüzce ve hayasızca saldırılar karşısında haklılığın ispatı için bir hasretti o.
Bunun kararını veren, Bediüzzaman’ın, Abdurrahman makamındaki güzide talebesi Zübeyir Gündüzalp idi.
Yeni Asya, yıllarca bu istikamet üzerine yayın hayatını devam ettirdi.
Dahilî ve haricî birçok badire ve çalkantılar sonunda yayın hayatına yine istikamet içinde devam etti ve inşallah devam edecektir de.
Çünkü, bu sesin hem ülkemize, hem İslâm dünyasına, hem de insanlığa çok önemli katkıları oldu ve olacaktır da.
***
Yeni Asya...
İşte bu ses...
Asrın en önemli olayı ve Kur’ân’ın en mükemmel tefsirinin sağlıklı bir biçimde dünyaya duyurulmasını sağladı.
Risâle-i Nur ile ilgili araştırmalara, yayınladığı bini aşkın yan eserleri ile kaynak oldu.
Roman, şiir, makale, dergi, tefrika, hatıralar ile nurun güzelliğini yansıttı.
Onun için bu bir serüvendi.
Bediüzzaman idealinin kıyamete kadar uzanan çizgisidir.
İnşallah yakın bir istikbalde bu millet, geçmişteki iftihar edeceği birikimini nesillere Risale-i Nurlar ile gösterecektir.
Yeni Asya, izah, şerh ve tanzim vazifesinde önemli görevler ifa etmiştir.
Bundan sonra da bu çizgi çeşitli neşriyat dallarında devam edecektir.
Yeni Asya bir isimdir, bir bayraktır, bir semboldür, bir sevdadır...
22.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|