İçerde ya da dışarda ‘düşman’ ararken, belki de asıl ‘düşman’ların farkına varamıyoruz. Malûm olduğu üzere bizim asıl düşmanımız ‘cehalet, zaruret ve ihtilâf’tır. Bu üç düşmanla başa çıkmanın yolu da bellidir: San’at, marifet, ittihad.
24 Şubat 2008 Pazar günü, İstanbul Bağcılar Kültür Merkezinde düzenlenen bir toplantıda bu ‘düşman’lar ve bunları mağlup etmenin yolu bir defa daha gündeme geldi.
“Mehmed Âkif ve Yakın Tarihimiz” konulu ‘sohbet’ toplantısının konuşmacısı, değerli araştırmacı yazar M. Ertuğrul Düzdağ Ağabeyimizdi. Risâle-i Nur Enstitüsü’nün düzenlediği toplantıda konuşan Düzdağ, Mehmed Âkif’i çeşitli yönleriyle tanıtırken bilhassa çalışkanlığı ve gayreti üzerinde durdu. Âkif’in şiirlerini ‘üzerinde çalışarak’ yazdığına dikkat çeken Düzdağ, “Âkif’in şiirlerini okuyanlar ‘çok kolay’ şiirler olduğunu düşünür. Ama benzerini yazmaya kalkanlar buna mavaffak olamaz. Çünkü Âkif, şiirleri üzerinde günlerce, bazen aylarca çalışmış ve son şeklini vermiştir. Onun şiirleri çalışma ve gayretin ürünüdür. Âkif’in çalışkanlığını örnek almalıyız” anlamında tesbitlerde bulundu.
Tabiî ki konu Mehmed Âkif olunca, anlatılan sadece ‘tarih’ olmadı. Sohbette, ‘gizli çehreler’ de gündeme geldi. Tarihimiz, müsbet ya da menfî tesirler bırakan şahsiyetlerle dolu. Ne yazık ki bu şahsiyetlerin çoğunu gerçek yönleriyle tanıyamıyoruz. Sadece bize tanıtıldıkları kadarıyla iktifâ ediyoruz ki bu da yanlış yorumlara sebep oluyor.
Mehmed Âkif’ten bazı hatıralar da nakleden Düzdağ; Âkif’in, konuşması esnasında kendisini dinleyenlerin “Sahi mi, doğru mu söylüyorsun?” şeklindeki çıkışlarından çok rahatsız olduğunu ve “Ben yalan söyleyebilir miyim ki sözlerimin doğru mu olduğunu tekrar soruyorsunuz?” şeklinde mukabelede bulunduğunu hatırlattı.
“İstiklâl Marşı”mızı da yazan ve ‘doğru’luktan ayrılmayan Âkif’in, sonraki yıllarda peşine ‘polis takıldığı için’ Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldığını da hatırlatan Düzdağ, bu konuların yeterince bilinmediğine ve tartışılmadığına dikkat çekti.
Mehmed Âkif’in her türlü ‘istibdad’a karşı çıktığına da dikkat çeken Düzdağ, “‘Dindar diktatörlük’ de olsa ona da karşı çıkmalıyız. Çünkü hürriyet, İslâmın özünde var” şeklinde konuştu.
“Bazı arkadaşlar Âkif’le ilgili filmler hazırlayıp, roman yazmak istiyor. Ama gerekli araştırmaları yapmıyorlar. Bu yönüyle cehil ve tembellik içinde yüzüyoruz. Bu yanlıştan kurtulmalıyız” diyen Düzdağ, konuyla ilgili bir iki hatırasını da nakletti.
Kadınların asıl görevinin ‘ev’lerde olduğuna da dikkat çeken Düzdağ, “İslâmî camiâ bu konuda da yanlışlara düşüyor. Bugün ilahiyat fakülteleri ve imam hatip liselerinde sadece kız öğrenciler kaldı. Bunun ‘faturası’nı da sonraki yıllarda öderiz” tesbitinde bulundu.
İki saatten fazla süren toplantı ilgi ile takip edildi ve yakın bir zamanda benzer bir toplantının daha yapılması dinleyiciler tarafından talep edildi.
Her konuda olduğu gibi, ‘yakın tarih gerçekleri’ konusunda da cehâletimiz sona ermeli. Bu konuya tahşidat yapanlara maddî ve mânevî destek vermek de vazifemiz...
26.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|