TSK’nin sınırötesi operasyonuyla ilgili çeşitli senaryolar ve iddialar var. Kimilerine göre tampon bölge kurma amacına matuf, kimilerine göre ise Kürt oluşumunu bertaraf etmek veya zayıflatmak için gerçekleştirilmiş bir operasyon. Aslında operasyonun mahiyeti basit. Havadan yumuşatılan mevki ve mevzilerin karadan da taranması. Zira hava harekatından sonra PKK unsurları, yine Kandil sırtlarında arz-ı endam ediyorlardı. Kısmen bunları elimine etmeye matuf bir hareket. Dolayısıyla operasyon tam da Dışişleri Bakanı Babacan’ın ifade ettiği gibi rutin dışı değil, rutin bir hareket. Hem rutin, hem de sınırlı bir hareket. Bununla birlikte, onu rutin dışı yapan 5 Kasım 2007 sonrası yeni dönem. Yani Türkiye’nin önce havadan sonra da karadan yine sınır ötesi operasyon yapabilmesi ve bu harekâtın Saddam sonrası en büyük harekât olma özelliği taşımasıdır. Türkiye zaten sınırötesinde 18 harekat yapmıştı. Daha önce zayıf konumda iken, Türkiye ile işbirliği yapan Kuzey Iraklı Kürt partiler, işgal sonrası ABD’ye yaslanarak Türkiye’ye kafa tutmuşlar ve devranın da böyle gideceğini ummuşlardı. Türkiye’nin yeni harekatıyla birlikte umdukları dağlara kar yağmıştır. Şimdi, ‘nerede hata yaptık’ diye düşünecekleri yerde, Amerikalılara lânet okuyorlar. Kendilerini sorgulayacakları yerde, başkalarını sorguluyorlar. Halbuki, Amerikalıların ahlâkî noktadan pragmatik oldukları bilinen bir gerçek. Onların çıkarlarından başka müttefikleri yoktur. Bunu bilmeleri gerekirdi. Niye, Türkiye ile müttefik idiyseler, yine o nedenle Kürtlerle bir dönem müttefik olmuşlardır. Çıkarlarına geldiği oranda ve müddetçe de bu böyledir. Övünmenin veya dövünmenin bir faydası yok. Bu durumda komik duruma düşen Amerikalılar değil, Amerikalılara güvenenlerdir. Bu kaçıncı lades. PKK’cılar da sadece Amerikalılara değil, ‘Bizi sattı’ diye Kürtlerin Mam veya Amerikalıların yeni Tom amcası Celal Talabani’ye de veryansın ediyorlar. Celal Talabani zaten kullanarak veya kullanılarak ayakta kalıyor. Adam profesyonel bir siyasî pazarlamacı. Adamın zaten hiçbir zaman kendi politikası olmadı ki… Hep aracıydı. Övünmenin, dövünmenin veya yerinmenin bir âlemi yok. PKK’lılar, Amerikalılara ve Talabani’ye kızmışlar. Barzani’yi ‘es’ geçmişler. Bu da Barzani ile işbirliği halinde olduklarını gösterir.
***
Sadece PKK’lılar değil, ‘geçmişte Türkiye ile iyi günlerimiz ve dostluklarımız oldu ve hatta PKK’ya karşı birlikte mücadele ettik’ diyen Neçirvan Barzani de PKK’lılar gibi hayâl kırıklığını ifade etmiş. ABD’nin Türkiye’ye istihbarat sağlamasını ve onun da ötesinde hava ve kara harekatı için izin vermesini dostluklarına yakıştıramamış. Zannetmiş ki, Barzani için ABD, Türkiye ile sürekli sürtüşecek. Kürt partilerin bir nevi fedaisi haline gelecek. Dolayısıyla Barzani ve benzerleri ABD ile ilişkilerin kimyasını kavrayabilmiş değiller. İlişkinin tabiatını hissi bağlama oturtuyorlar. Amerikalılardan güçlerini ve çıkarlarını aşan manevralar ve ittifaklar bekliyorlar. Christian Science Monitor gazetesine göre, Kuzey Irak’taki yerel Kürt yönetiminin üst düzey yetkilisi Neçirvan Barzani, Türkiye’nin, ABD’den aldığı destek ve istihbarat yüzünden “cesaretlendiğini” ileri sürüyor. Gazeteye göre Neçirvan Barzani, “Amerikalılar, Türklere istihbarat sağladı ve bölgemizi bombalamasına izin verdi. Şimdi de Türkler daha fazlasını istiyor. ABD’nin, Türklerin Irak hava sahasını kullanmasına izin vermesi büyük bir hataydı” görüşündeler.
***
Türkçe’de güzel bir tabir vardır. “El parasıyla gerdeğe girilmez” derler. Sudanlılar hep böyle yaptıklarından, ömür boyu gerdek borcu öderler. Baba Barzani de Mehabad’da Sovyet desteğiyle ve daha sonra da Şah’ın ve Amerikan desteğiyle hareket etti ve ömrünü yanlış güvenin hayâl kırıklığıyla birlikte gurbette tamamladı. Leyla Zana, kimi kastediyorsa, ‘ümmetçilerin’ Kürtleri yüzüstü bırakmalarından yakınıyor. Ve kendisi de kavmiyetçi olduğu halde, ümmetçi bilinen Şeyh Said’e atıfta bulunuyor. İlişkilerde tutarlılık arayanların, kendilerinin de biraz tutarlı olmaları gerekmez mi?
26.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|