Geçtiğimiz Ekim ayında anayasa projesi rölantiye alınıp sınırötesi harekât tezkeresi Meclisten geçirildikten iki ay sonra teröristlere yönelik hava operasyonları gerçekleştirilmişti.
İki ay daha geçti; şimdi de kara harekâtı gündemde. Basına göre 10 bin, Irak hükümetine göre birkaç yüz—son açıklamada bini aşmayan—askerimiz Kuzey Irak’a girmiş durumda.
Bu gelişme, tabiatıyla, diğer bütün gündemlerin üzerine çıktı. Haftalardır tartıştığımız başörtüsü konusu bile harekâtın gölgesinde kaldı.
Gerçi Cumhurbaşkanının, başörtüsü yasağını üniversitede kaldırma fikriyle Meclisten geçirilen anayasa paketini 11 gün beklettikten sonra tam da kara harekâtının başladığı gün onaylamasından hareketle, operasyonun bu meseleyi unutturmaması için uğraşanlar yine var.
Nitekim “Paket Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi, ama YÖK Kanununun ek 17. maddesindeki düzenleme de sonuçlanmadan bu paket uygulanamaz” diyerek, hükümeti MHP ile birlikte hazırladığı ek 17 tuzağına düşürme ve sıkıştırma çabaları hayli yoğunlaştı.
Bir tarafta Kuzey Irak’taki operasyon devam ediyor; diğer tarafta yasakçı rektörler bir kısım medyanın desteğiyle örtülü öğrencileri üniversitelere sokmamak için “savunma mevzileri”ne tahkimat üstüne tahkimat yapıyorlar!
Mehmetçik Kuzey Irak’ta terörist avında; yasakçılar ise içeride başörtülülerin peşinde!
YÖK Başkanının “Anayasa paketi yürürlükte, başörtülüleri alın” genelgesi de yasakçıların keskin direnişiyle karşı karşıya. YÖK’ün yasakçı üyeleriyle yasakçı rektörler sıkı bir ittifak halinde meydan okuyorlar.
Böyle bir günde dahi yasakçı kafanın inadından vazgeçmeme uğruna ne garabetlere yol açabileceğinin hazin ve çok ibretli yeni bir tezahürü olan manzara herhalde kolay unutulmaz.
Tıpkı aynı kafanın, geride kalan yıllar içerisinde verdiği diğer utanç dolu görüntüler gibi.
Bunları kaydettikten sonra operasyon bahsine dönecek olursak: İlk dikkat çeken noktalardan biri, Genelkurmay’ın harekâtla ilgili olarak “üst düzey askerî yetkililer” gibi klişe şifreleri mahreç gösteren ve kaynağını gizleyen haberlere itibar edilmesin ikazında bulunmuş olması.
Anlaşılan o ki, operasyonda tek kaynak olarak Genelkurmay resmî açıklamalarının esas alınması isteniyor. Ama dünyanın gözü oradayken, bölge yerli ve yabancı gazetecilerle ve gazeteci kılığındaki ajanlarla kaynarken bu nasıl olacak? Kamuoyunun bilgi talebi, yetersiz resmî açıklama ve fotoğraflarla nasıl karşılanacak?
Operasyon başlamadan iki gün önce youtube’da yayınlanan video kayıtları ve operasyon bilgisinin daha önceden teröristlere ulaştığı iddiaları, meseleyi daha vahim boyutlara taşıyor.
Gerçi hava akınlarının ardından kara harekâtının gelmesi zaten beklenen ve teröristlerin de kendilerini hazırladıkları bir gelişmeydi, ama “bilgi sızdırma” iddiaları yine de düşündürücü.
Genelkurmay açıklamasında “Panik halinde güneye kaçıyorlar” denilen “sözde lider kadrolar,” harekâtı bir şekilde önceden haber aldıkları için mi yakalanamayıp kaçma fırsatı buldular?
Cevap bekleyen daha birçok soru var.
Bu aşamada, şehitlerimize Allah'tan rahmet, geride kalanlarına sabır ve metanet diliyoruz.
26.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|