Hayata anlam kazandıran hareket ve faaliyetin itici ve taşıyıcı gücü şevk. Kişi, Yaratıcı tarafından fıtratına konulan bu histen aldığı motivasyon ve enerjiyle zorlu sınav ve engelleri aşıp hayat yolculuğuna devam edebilir.
Gerçek şu ki, imtihan meydanı olan bu dünyada hayat kolay değil, birbiri ardı sıra gelen ve bazan iç içe geçen zorluk ve sıkıntılarla dolu.
Ama asıl mesele, insanın kendi iç dünyasında bu zorluk, sıkıntı ve engellere karşı alacağı tavır. Teslim mi olacak, mücadele mi edecek?
Zaten meselenin özü ve püf noktası da bu.
Her hal ve şartta, her çeşit olumsuzluk karşısında şevkle yola devam etmeyi başarabiliyor muyuz, yoksa şu veya bu engele takılıp şevkimizi kaybediyor ve yılgınlığa mı düşüyoruz?
Burada Üstadın dikkatimizi çektiği ilk engel önümüze çıkıyor: yeis, yani ümitsizlik, yılgınlık:
“Himmet şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedit olan yeis rast gelir, kuvve-i maneviyesini kırar.”
Buradaki “mübareze” engeller ve zorluklarla mücadele anlamında. Söz konusu mücadelenin başarısı ise, kuvve-i maneviyenin her an canlı ve zinde olmasına bağlı. Ama yeis kuvve-i maneviyeyi yıpratıyor ve bazan öldürebiliyor.
Mâlûm, ecnebiler kalkınmada istikbale uçarken Müslümanları ortaçağda durduran altı sebepten birincisi, Hutbe-i Şamiye’de yeis olarak ifade edilirken, ümitsizliğin bazı tahripkâr sonuçları şöyle özetleniyor:
İslâm âlemini sömürgeleştirmesi. Yüksek ahlâkı öldürmesi. Nazarları umumun menfaatinden şahsî menfaatlere çevirmesi. Başkasının lâkaydlığını kendi tenbelliğine özür gösterip “neme lâzım”cılığı, “Herkes benim gibi berbat” yılgınlığını yaygınlaştırarak kişiyi pasifleştirmesi.
Üstad bunları sıraladıktan sonra, “Madem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor; biz de o katilimizden kısasımızı alıp öldüreceğiz” diyerek, bu işte kullanılacak kılıcın “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz” mealindeki Zümer: 53. âyet olduğunu vurguluyor.
Kılıç tabiri “zindan-ı atalet” bahsinde de var.
Demek ki, şiddetli, haşin, öldürücü bir düşman olan yeis gevşek ve palyatif yaklaşımlarla değil, ancak kılıç keskinliğindeki bir kararlılıkla yok edilebilir. Bu kararlılığın asla tükenmeyecek kaynağı ise, Allah’a ve Onun sonsuz rahmetine olan derin iman, bağlılık ve tevekkül.
Varlık âleminde hangi güzellik varsa, Allah’ın sonsuz rahmet hazinesinden bir tecellîdir. Bu rahmete inanan ve Sahibine gönülden bağlanan bir kişinin ufkunu hiçbir bulut karartamaz.
Bu iman ve tevekkül, dünya hayatının gel-gitleri, iniş-çıkışları arasında, zahirî nazarla boğucu ve kasvetli gibi görünen olayların arkaplanındaki rahmet ve hikmet tecellîlerini okutur.
Allah’ın sonsuz rahmetinin herşeyi kuşattığına, hikmetinin de hiçbir şekilde abesiyete yer vermediğine inanan bir insan, hayat imtihanında karşısına çıkan engelleri bu imanla aşar.
“O Hakîm’dir, abes iş yapmaz; Rahîm’dir, ihsanı, merhameti çoktur” deyip, şedit düşman yeisin kurduğu çok tehlikeli tuzağı boşa çıkarır.
Evet, şevkimizi kırıp bizi tekâmül yolundan alıkoymayı hedefleyen yeis düşmanını alt edebilmemiz, Allah’a imanımızı güçlendirip Onun sonsuz rahmet hazinesini iyi tanımamıza bağlı.
24.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|