Tekemmül-taallüm- marifetullah-acziyet-duâ
Veciz ifadelerle ruha dokunur cümlelerin bulunduğu Risâle-i Nur, aynı zamanda birçok cümlesiyle kendinden bir önceki cümleyi ispatlar niteliktedir. Zaman zaman cümlelerin âhengi, aradaki mantık silsilesinin gözden kaçabilmesine sebep olmaktadır. 23. Söz 4. Nokta bir soru cevap silsilesiyle okunduğunda bu daha da iyi anlaşılmaktadır.
Delilsiz sözü kabul etmeyen âhir zaman insanlarına delilsiz söz söylemeyen Risâle-i Nur müellifi, 23. Söz 4. Nokta’da insanlığın en temel sorusunun cevabını en açık delilleriyle vermiş ve yürünmesi gereken yolu da aynı kesinlikte göstermiştir.
Evet, insan bu âleme tekemmül (olgunlaşmak, kemâle ermek) için gelmiştir. Hayvanların istidadına göre zaten mükemmel olarak dünyaya gelişi, hayat boyu ihtiyaç duyacağı bilgileri çok kısa zamanda öğrenmesi, insanın ise bütün bir ömrünü öğrenmekle geçirmesi bunun ispatıdır.
Zihne gelen bir sonraki soru ise: “Tekemmülün yolu nedir?” olacaktır. Yukarıda da bahsedildiği üzere tekemmül ancak taallümle (ilim öğrenmekle) mümkündür. Delili ise bir önceki ile aynı kesinliktedir: “Mahiyet ve istidat itibariyle her şey ilme bağlıdır.”
Her şeyin ilme bağlı olmamasının da birtek yolu vardır, o da tesadüfün işin içine girmesidir. Oysa ki, kâinattaki hiçbir şeyde tesadüfün varlığı ispatlanamamıştır.
Peki; tekemmül için taallüm şart ise taallümden kasıt neyin bilinmesidir? Cevap yine 4. Nokta’da verilmiştir: “Ulum-u hakikiyenin esası ve madeni ve ruhu marifetullahtır”. Yani Allah’ın bilinmesi, bütün bilgilerden önemlidir denmiştir.
Peki ama neden marifetullah diğer bilgilerden önemlidir? Yine, Risâle-i Nur’un birçok yerinde ispat edildiği üzere; san’atı bilip san’atçıyı bilmemek gerçek bilgi değildir. Müellifinin veciz ifadesiyle, zihindeki böyle bir bilgi olsa olsa “odun yığınları”dır.
İlme bu kadar vurgu yapılmasına rağmen ilim öğrenenlerin veya öğrenebilme imkânı olanların sayısının azlığı insanı ümitsizliğe götürebilir. Ayrıca ilmin sonsuz oluşu ve bizim sınırlı zihnimizle ancak çok az bir kısmını kavrayabilecek olmamız ise başka bir zorluktur. Ancak 4. Nokta’da ilmi çok fazla karmaşıklaştırmadan en temel taşı olarak herkesin sahip olabileceği ve delillerini ise her an hissettiği birşey vurgulanmıştır. O da kendi “aczini ve fakrını bilmek”tir. Yani, kişinin, hayatının her anında kendisine ihtiyaç duyacağı en elzem bilgi, acizliğinin ve fakirliğinin bilgisidir. Gözle görünmeyen bir mikroba yenik düşecek kadar aciz, gücünün ise en sıradan ihtiyacını bile karşılamaya yetmediği bir durumdadır insan.
Risâle-i Nur, insanın belki de nefsine en ağır gelen, hissetmekten hiç hoşlanmadığı duygu olan acizliği ve fakirliği bu şiddette ona hatırlatarak onu çıkmaz sokakta bırakmaz. Acziyetini anlayıp, “Ben şimdi ne yapmalıyım?” diyen insana yürünecek yolu da gösterir. O yol ise, kulluğun özü olan duâdır. Yani bir çocuğun eli yetişemediği bir meramını elde etmek için ağlayıp istemesi gibi insan, sonsuz kudret sahibi olan Rahmânirrahîm’in dergâhında duâ ederek ancak maksadına kavuşabilir.
Sonuç olarak; hiçbir açık nokta bırakmayan bir mantık silsilesi içinde insanın en temel sorularına en net cevap, bir Kur’ân tefsiri olan Risâle-i Nur’da verilmiş ve “Tekemmül-Taallüm-Marifetullah-Acziyet-Duâ” silsilesi ile formülize edilmiştir.
Özetlemek gerekirse, insan bu dünyaya tekemmül için gelmiştir. Tekemmül için dünyaya gelen insanın bunu gerçekleştirmesi ancak taallümle olur. Taallümden kasıt marifetullahtır. Burada da en önemli olan aczini bilip aczine merhamet edeni bilmektir. Aczini bilmekle birlikte acziyetine tamamen zıt bir şekilde tekemmüle gitmek isteyen insan için gidilecek yol ise kulluğun özü olan duâdır.
Hiçbir zaman duâyı kesecek kadar acziyetimizden gafil olmamak duâsıyla...
|